MİLLİ EKONOMİ MODELİ-4 Enflasyonda Doğru Tanı ve Tedavi
“Bir insana kalsiyum verildiğinde o insan ölür.’’
Size bu cümlenin doğruluğunu sorgulatsam ne söylersiniz? Doğru mu yoksa yanlış mı? İkisi de olabilir. Hangi koşulda doğru, hangi koşulda yanlış olduğunu anlamak için öncelikle en basit haliyle “Sağlıklı bir insanda bulunması gereken kalsiyum miktarı ne kadar olmalıdır?” ve “Tedavi edilecek insanın kalsiyum seviyesi ne kadar?” gibi bazı soruların cevabını bilmek gerekir. Hiçbir analiz yapmadan ve bazı soruların cevabını bulmadan bu cümleyi söylemek ve ezbere göre hareket etmek hepinizin tahmin ettiği üzere saçmalıktır.
İşte günümüzün ekonomi ezberi olan “Para basarsan enflasyon olur.” cümlesini söylemek de en az bunun kadar saçmadır. Enflasyon, ekonominin dengede olmamasından kaynaklanan bir hastalıktır. Bu sebeple böyle bir sonuca varmadan önce bazı soruların cevabı bilinmelidir. Burada sorulması gereken soru “Ekonominin dengede olması için piyasada dolaşması gereken mevcut para miktarı ne kadar olmalıdır? Ne kadar para basılırsa enflasyon olmaz?” sorusudur. Doğru soruları sormaya başlarsak göreceğiz ki cevaplar zaten Milli Ekonomi Modelinde modelin sahibi Prof. Dr. Baş tarafından bize sunulmuş.
TALEP FAZLASI OLMADAN DA ENFLASYON OLUR MU?
Türkiye’de yaşayan herhangi bir insan aslında bu soruya rahatlıkla cevap verecektir. Çünkü günümüz Türkiye’sinde yaşanan durum tam da budur. Talep fazlasını geçtim cebimizde para olmasa dahi enflasyonu yaşar hale geldik. Gelin bu durumun altında yatan sebeplere göz atalım.
MEM, enflasyonu 2 kısımda ele alır:
- Talep enflasyonu
- Maliyet enflasyonu
Fiyatlar genel seviyesinin yükselmesi olarak tarif edilen enflasyonun maliyet kaynaklı olabileceğini ortaya koyan ilk tez Milli Ekonomi Modeline aittir. Dünya iktisat literatürü, maliyet enflasyonunu MEM ile tanımıştır.
Maliyet enflasyonunun asıl sebebi ülkelerin kendi emisyonlarını devreye koymak yerine yabancı veya maliyetli yerli parayı tercih etmeleridir. (Milli para ve maliyetli para ile ilgili ayrımın ayrıntıları için bu yazımı inceleyebilirsiniz.)
Kısaca özetleyecek olursam; uyguladığımız mevcut sistemde ekonominin dönebilmesi ve Türk Lirası basabilmemiz için dışarıdan borç almak zorundayız, bankalardan kredi çekmek zorundayız. Bunun da hem faiz, hem kur, hem de taviz maliyeti var. Dışarıdan borç istediğimizde faiz ve kur değerinin dışında bir de bizden madenlerimizi istiyorlar, kamu kuruluşlarımızı istiyorlar; hayvancılıkta, tarımda her sahada ithalatçı olmamızı istiyorlar. Bu da aslında ekonomi çarkını döndürmeye çalışan bizleri gün geçtikçe daha da çıkmaza sürüklüyor.
Tabiri caizse; hani derler ya “Bize gelişi bu kadar.” diye. Biz bağımsız(!) bir devlet olarak Türk Lirasını basmak için bastığımız paranın çok daha fazlasını parayı basmak için aldığımız borç, faiz ve yanında verdiğimiz taviz derken aslında kaybediyoruz. Anlayacağınız bize gelişi çok pahalı…
YANLIŞ TANININ GETİRDİĞİ HATALAR
Bunun yanında ülkemize konan yanlış tanı olan talep enflasyonu tanısı sonucu piyasadan para çekilerek talebi kısma yoluna gidiliyor. Yüksek faizle piyasadan çekilen para karşılığı vergi oranları da artırılınca maliyetler daha da artıyor. Tanı yanlış, tedavi zaten yanlış…
- Ezber: Para basma. Enflasyon olur.
- Sonuç: Asgari ücreti yoksulluk sınırının altında ölü bir ülke ekonomisi
Bulunduğumuz durumu şu cümlelerle tarif etmek en doğrusu. “Ekonomide para, insan vücudunun damarlarında dolaşan kan gibidir. Kanı çekip alırsan vücut iflas eder. Yeterli kan pompalandığı takdirde vücut yaşamaya devam eder.”
O zaman doğru soru olan “Piyasada dolaşması gereken para miktarı ne kadar olmalıdır?” sorusunun cevabını “Yeni Para Denklemi” ile içinde bulunduran Milli Ekonomi Modeli, enflasyonun tek çaresidir.
Bunun yanında maliyet enflasyonunun engellenmesi “Milli Para ve Milli Paralarla Ticaret” tezinin ve temel hakkımız olan senyoraj hakkının devreye konulması ile mümkündür. Ayrıca diğer modellerin aksine yalnızca MEM’de çözülebilmiş ‘gelir dağılımında eşitsizlik’ probleminin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Çünkü MEM+SOSYAL DEVLET MİLLİ DEVLET tezi bir bütündür.
Yani biz enflasyonun kaderimiz olduğunu ve bu denizde boğulmak zorunda olduğumuzu düşünsek de aslında doğru tedaviyi uygularsak enflasyonun kaçınılmaz bir son olmadığını açıkça görebiliriz.
Yazımı bu bilgiler ışığında üzerinde düşünmenizi istediğim birkaç soru ile bitirmek istiyorum.
“Para basınca enflasyon olur” ezberini savunanlar neden ekonominin dönebilmesi için ihtiyaç duyulan paranın dışarıdan faizle ve kur değeriyle borç alınmasının asıl enflasyon sebebi olduğunu söylemiyorlar?
Ayrıca enflasyonun sebebi piyasaya giren paraysa, bankaların kredi vb şeylerle yarattığı trilyonlarca lira kaydi para hakkında neden enflasyon hiç tartışılmıyor?
Kalıplaşmış cevapların cebimizi boşalttığı ve boş cebe enflasyon yaptırdığı ortada. Siz de hayatta ezberlerle yaşamak yerine sorguluyor ve doğru cevapları arıyorsanız yazılarımı takipte kalın ve bu cevapları birlikte bulalım.
KAYNAKÇA
Baş, H. (2018). Milli Ekonomi Modeli, Sosyal Devlet Milli Devlet. İstanbul: icmal yayıncılık.