TIPTA GÜNCELLER

Cüzzam: Nedir, Ne Değildir?

21. yüzyılda hayatınızı sürdürüyorsunuz ve cüzzamın ne olduğu hakkında bir fikriniz yok mu? Ya da ismini duydunuz ve geçmişte birtakım cüzzamlı hastalara yapılan kötülükler hakkında 3 5 kelime söyleyebilecek durumda mısınız? Vaziyet böyleyse hiç telaşa kapılmayınız; çünkü bugün yazar Ömer’in emin ellerinde güvendesiniz… Ayrıca, hastalık için de hiç endişe etmenize gerek yok! Neden diye soracak olursanız,  günümüzde insanların %95’inden fazlası cüzzam (diğer ismiyle anarsak lepra) hastalığına karşı doğal bağışıklığa sahip ve çok minik olasılıklar doğrultusunda cüzzama yakalanma durumunuzda antibiyotiklerle tedavi olmanız mümkün.

“Be adam madem bu hastalığa karşı bağışıklığımız hali hazırda var, hadi diyelim ki yakalandık, bu durumda da ilaçlarla tedavi olabiliyoruz, ne diye bize çok önemli bir şeymiş gibi pazarlamaya çalışıyorsun?” diyorsanız size hak veririm. Artık cüzzam, insanlık için korkulan bir hastalık olma durumundan çıkmış durumda. Ancak yakın geçmişe kadar bu olgu böyle değildi. Gelin size biraz cüzzamdan, geçmişinden ve ne ahlar aldığından bahsedeyim.

Cüzzam Nedir Ne Değildir – tek part 720p izle

Cüzzam, Mycobacterium leprea bakterisinin yol açtığı bulaşıcı bir enfeksiyondur. Bakteriler cildin altında şişen sinirlere saldırır ve his kaybına neden olur. Genellikle enfeksiyondan etkilenen cilt renk değiştirir ve çok çirkin görüntülere sebebiyet verir.

Tedavi edilmezse sinir hasarıyla beraber ellerin ve ayakların felç kalmasına neden olabilir. Çok ileri vakalarda kişi duyu eksikliğinden dolayı fazla yaralanmaya maruz kalabilir ve dokuların geniş çapta ölümüyle sonuçlanarak uzuv kaybına sebep olabilir -Cüzzamın doğrudan doku kaybına yol açtığını söyleyemeyiz ancak hastalarda gözlemlenebilen bir durum-.

Cüzzam insandan insana geçerek yayılan bir hastalıktır. Fakat denilene aldanmayın, kendisi bulaşma riski en düşük olan ‘bulaşıcı hastalık’ olarak geçer literatürde. Hastalığı kapmanın tek yolu cüzzam hastası ve tedavi görmeyen birisi ile yakın ve uzun bir ilişkide olmaktan geçiyor. Ancak bu durumda bile hastalığa yakalanma olasılığınız oldukça düşük. 100 evli çift üzerinde yapılan bir gözlemde sadece 4 kişinin eşine hastalık bulaştırdığı gözlemlenmiş.

Vaziyet böyle olunca anladığınız üzere lepralı birisinin elini sıkarak, yanına oturarak, sarılarak ve benzeri gündelik temaslarda bulunarak hastalığa yakalanmanız olası değil. Ayrıca bu bahsettiğimiz olasılıklar tedavi görmeyen bir cüzzam hastası için geçerli. Hasta tedavi almaya başladıktan 1 ay sonra hastalığı bulaştırma riski ortadan kalkıyor.

Ancak hastalığı tanımaya daha yeni yeni başlamış durumdayız. Bundan 100 yıl kadar süre önce insanlık cüzzama karşı tamamen savunmasız durumdaydı. Halk cüzzamın verem gibi bulaşıcı ve öldürücü bir hastalık olmasından korkuyor, cüzzamlılardan kaçacak delik arıyorlardı. Nihayetinde çözümü bütün cüzzam hastalarını toplumdan izole kolonilere hapsetmekte buldular.

Lepra Kolonileri

1000 yıl boyunca, cüzzam teşhisi insanlar için ömür boyu sosyal izolasyon anlamına geliyordu.

Kalauppa’daki lepra kolonisinin yükseltilmiş fotoğrafı, 1920 The National Library of Medicine

Dünyanın bir çok bölgesinde cüzzam hastalarının hastalığı bulaştırmasını önlemek için lepra kolonileri açıldı. İnsanlıktan koparılıp bir başlarına terk edilen bu hastaların temel insan hakları ellerinden alınmıştı. Hastalar bir işte çalışamıyor, sevdiği insanları bir daha göremiyor, oy kullanamıyor, çocuk yetiştirmelerine bile izin verilmiyordu. Adada doğan bebekler anne babalarını tanıyamadan ailelerinin elinden zorla alınıp yetiştirilmek üzere başka bölgelere gönderiliyordu. Bu vahşi uygulama 1940’lara, cüzzamın tedavisi bulunana kadar devam etti. Ancak tedavi bulunduktan sonra bile eski inançlar, hastalığın bulaşma korkusu ve çağı geçen yasalar yüzünden insanlar onlarca yıl bu kolonilerde kalmaya devam ettiler. Bugün hala Amerika’nın en büyük lepra kolonisi olan Kalauppa lepra kolonisinde bir miktar insan yaşamaya devam ediyor. Peki vaktinde dünyada bu olaylar baş gösterirken Türkiye’nin cüzzamla arası ne durumdaydı?

Türkiye’nin Cüzzamla Mücadelesi ve Türkan Saylan

Dünyada bu olaylar cereyan ederken Türkiye’nin de cüzzama bakışı farksızdı. Cüzzamlı insanlar ahırlara kapatılıyor, toplum içine çıkartılmıyorlardı. Ancak bu olgu 20. yüzyılın sonlarına doğru Prof. Dr. Türkan Saylan’ın cüzzam adına yaptığı geniş çaplı çalışmalarla yıkıldı. Saylan’ın cüzzamla mücadelesi 1976’da cildiye uzmanı olarak başlamıştı. 74 yıllık ömrü boyunca da mücadelesi devam etti ve nice başarılara imza atarak cüzzamla savaşını sürdürdü. Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nın kurucusu olarak tarihe geçti.

Bu alandaki çalışmaları Türkiye’yle de sınırlı kalmadı, yardım elini tüm dünyaya uzattı. Uluslararası Cüzzam Derneğinde kurucu üye rolünü üstlendi. Dünya sağlık örgütüne hastalık hakkında danışmanlık hizmeti sundu. Anadolu’yu köy köy gezerek tedavi alamayan lepra hastalarının tedavi görmesine olanak sağladı. İnsanların cüzzam için olan korkularını kırdı. Yakın bir zamana kadar cüzzam hastası sayısı beş haneli rakamlarla ifade edilirken artık günümüzde sadece 400-500 arası cüzzam hastası bulunmakta ve bu sayı her yıl giderek azalmaya devam etmekte. Bugün cüzzamla mücadelede Türkiye olarak bu konuma gelebilmişsek bunu Türkan Saylan’ın emeklerine borçluyuz.

Bir Çağdaş Türk Kadını: Türkan Saylan

Türkan Saylan cüzzamla tanışmasını bir röportajında şöyle anlatıyor:

Türkan Saylan, Lepra taraması, Van, 1983

Cüzzamlı hastalarla ilk defa karşılaştığım zaman, insanların cüzzamlılara olan tepkisi beni rahatsız etti. ‘Burada bir yanlışlık var!’ dedim kendi kendime. 20. yüzyılın sonunda bu insanlar neden hâlâ böyle perişan durumdalar? Bunun başka bir yöntemi yok mu? Hastalık hakkında hiçbir şey bilmediğim halde kendime bu soruyu sordum ve bu şekilde bir beraberlik ortaya çıktı. Etrafımdakiler bana ‘Sen ne akıllı insanmışsın. Bakir bir konuyu seçtin, bütün Avrupa’daki kongrelere çağırıyorlar seni, yayınların basılıyor.’ diyor. Hiç de öyle değil! Ben çevremdeki her sorunun üzerine böyle yürüdüm. Cüzzamla kimse ilgilenmediği için bu konunun üzerine eğilme ihtiyacı hissettim.

Saygın tıp dergisi The Lancet’te, Kristin Solberg tarafından yazılan “Türkan Saylan” başlıklı yazıdan bir parçayı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Dermatolog, Türkiye Cüzzamla Savaş Derneği kurucusu ve kadın hakları savunucusu. 13 Aralık 1935’te İstanbul’da doğmuş ve 18 Mayıs 2009’da 74 yaşındayken yine İstanbul’da karaciğer kanserinden hayatını kaybetmiştir. Tanıyan herkes onu övgüyle anıyor. Atatürk mirasını korumayı amaçlayan bir sivil toplum kuruluşu olan Amerika Atatürk Derneği başkan yardımcısı Filiz Odabaş Geldiay’a göre, “Doktor Türkan Saylan farklı çalışmaları tek bir hayata sığdırmayı başaran en faal, en enerjik, en pozitif ve de en mütevazı insanlardan biriydi.”

Türkan Saylan, 2001 yılında kurum tarafından eğitim ve modernleşme alanında Atatürk Ödülü’ne layık görüldü. Ödül almaktan hoşlanmayacak kadar alçak gönüllü olan Saylan, ölümünden birkaç yıl önce Amerika Atatürk Toplumu’nun bir yayını olan Atatürk’ün Sesi (Voice of Ataturk) adlı dergiye şu açıklamaları yapmıştır: “Sizin gibi on kişi daha olsa Türkiye şimdi çok gelişmiş bir ülke olurdu diyerek beni öven insanlardan hoşlanmıyorum. Böyle diyenlere şu cevabı veriyorum: Siz neden bu kişilerden biri değilsiniz? Beni öveceğinize görmek istediğiniz kişi gibi davranın.”

Yazımın en sonunda Türkan Saylan’ı sizlere bir de mesai arkadaşlarının ağzından anlatarak yazımı sonlandırmak istiyorum.

Uzm. Dr. Ümmühan Kaya-Lepra Hastanesi Başhekimi, Cüzzamla Savaş Derneği Üyesi: Lepra Hastanesi’nde çalışmaya başladığım 2011 yılından önce, Türkan Saylan’ı sadece bir lepra seminerinde dinlemiştim. Lepra hastalığı ile tek ilişkim, lepra tanısını ayırt etmek zorunda olduğum hastaları Bakırköy’deki Lepra Hastanesi’ne ve Dr. Mutafa Sütlaş’a yönlendirmekten ibaretti. Ancak orada çalışamaya başladığım daha ilk günlerde hastalık, Türkan Hoca ve oradaki emek, benim mesleğimle ilgili bütün bakış açımı değiştirdi, olgunlaştırdı. Tıp fakültesinden mezun olduğunuzda mesleğinize duyduğunuz inancınız ve azminiz, bazen çalışma koşulları ve değiştiremediğiniz bazı gerçekler yüzünden azalır, değişime uğrar. Ben, orada Türkan Hoca’nın tedavi ve rehabilite ettiği lepra hastalarında, bütüncül bakış açısıyla sağlık sistemine bakmanın nasıl işe yaradığını, hastalarla sevgi ve anlayışa dayalı bir şekilde iletişime geçildiğinde, bütün “olmazlar”ın nasıl olduğunu/değiştiğini gördüm. Hastalardan dinlediğim klinik öykülerinde bazen şaşkınlığımı gizleyemedim bile. Prof. Dr. Türkan Saylan, Dr. Mustafa Sütlaş ve orada emek vermiş herkese ve bu emeği anlatanlara sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim.

Uzm. Dr. Vahdet Koşucu-Lepra Hastanesi, Eski Başhekimi: Prof. Dr. Türkan Saylan Hocamı saygıyla anıyorum. Türkan Hoca, beynini kontrol eden ve her şeye olumlu bakan nadir kişilerdendir. Hayatı boyunca her şeyi bilim için yapmış, insanların daha rahat yaşaması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişmiş, modern ülkelerin arasına girmesi için mücadele etmiştir.

Uzm. Hem. Hatice Erdoğan-Lepra Hastanesi, Eski Başhemşiresi: Türkan Hoca ile 1979’da Florence Nightingale Hastanesi Hemşirelik Yüksek Okulu’nda öğrenciyken tanışmıştım. Kendisi lepra dersini anlatmış, yanında getirdiği lepralı olup iyileşmiş, güzel saz çalan bir hastayla dersini tamamlamıştı. Sıradışı bir kişi olduğunu o an öğrenmiştim. Amacı bilginin yanı sıra, korkulan bir hastalık olan lepranın zihinlerde hoş bir şekilde iz bırakması olsa gerekti. Ve oldu da… 1980’de mezun olduktan sonra hiçbir kaygı duymadan Lepra Hastanesi’nde çalışmayı istedim. Onunla birlikteliğimiz 29 yıl gibi, insan ömründe uzun sayılabilecek bir zaman dilimini kapsıyor. Türkan Hoca, sınırları aşan bir çalışma temposuna sahipti. Hastalık, moral bozukluğu, ailevi sorunlar çalışma yaşamını aksatacak bahaneler değildi. Mücadeleci yapısını ve sorunlara çözümcül yaklaşımını her zaman ilke edinmişimdir. Kendisini sevgi ve saygıyla anıyorum.

Uluslararası Grandhi Ödülü, 1986

İsmet Yılmaz-Lepra Hastanesi, Emekli Memur: 17 Aralık 1996’da Lepra Hastanesi’ne memur olarak tayin edildim. İlk olarak Başhekim Prof. Dr. Türkan Saylan ile tanıştım. Söylediği ilk cümle “Biz bir aileyiz ve hep birlikte çalışacağız” olmuştu. Türkan Hoca ile hastaneden emekli oluncaya kadar hep beraber çalıştık, onu anlamaya ve tanımaya fırsatım oldu. Türkan Hoca, hiçbir karşılık beklemeden inadına eğitim, inadına sağlıklı bir toplum yaratmanın mücadelesini veren onurlu, dürüst ve yeri asla ve asla doldurulamayacak bir bilim insanıdır. Işıklar içinde yatsın.

Yüksek Hemşire Dilek Çakır-Lepra Hastanesi, Eski Sosyal Hizmet Birim Sorumlusu: Hocam Türkan Saylan ile 1995’te tanışmıştım. Lepra Hastanesi gibi adının bile insanları korkuttuğu bir kuruma tayin olmuştum, beni neler bekliyor merak içindeydim. Gidip tanışıp konuştuğum anda tüm kaygılarım sona ermişti. Odasının kapısı herkese ardına kadar açık, profesör olan bir yöneticinin resmiyetine takılacak sekreterleri yok; önünü düğmeleyen, “Günaydın hocam” deyip içeri giriyor, derdini anlatıp çıkıyordu. Türkan Hoca o kadar ilgili, güler yüzlüydü ki çok etkilenmiştim. Lepraya gönüllü olarak gelip işe başladığımda, Sosyal Hizmetler gibi bir birimde görev alıp, yıllarca hastalarımın derdini dinleyip, çözüm üretmeyi, sorun çözmeyi öğrendim. Işıklar içinde yat, rahat uyu sevgili hocamız!

Fadime Özbek-Lepra Hastanesi, Eski Başhemşire Muavini: 35 yıllık meslek hayatımın 25 yılında Türkan Hocam ile birlikte çalıştım. Bu zaman dilimine baktığımda her yıl, bir önceki yıla oranla daha geliştiğimi, hayata daha farklı baktığımı gördüm. Fark ettikçe çalışma azmim arttı. Bana kattıkları o kadar çok ki bunu ifade etmek güç gerçekten. Kız çocuklarını okutma azmi ve lepralılara olan davranışları, onları hayata bağlaması, herkesin dışladığı cüzzamlı hastayı kendinden sayması, bağrına basması en çok etkilendiğim davranış biçimiydi. Türkan Hoca, hastaların tıbbi gereksinimleri dışında çeşitli sosyal ihtiyaçlarının da olabileceğini, onlara bu tutumla yaklaşmayı, çözüm üretmeyi öğretti. Tanıdığım en mükemmel insandır Türkan Hoca.

Prof. Dr. Ayşe Yüksel- Cüzzamla Savaş Derneği Başkanı, ÇYDD Genel Başkanı: Meslek yaşantımın 20 yılını, Türkan Hocam ile birlikte İstanbul Lepra Hastanesi’nde geçirdim. Bu benim için büyük bir şanstı, onunla olmak her gün yeni bir şey öğrenmekti. Hastalarına böyle yaklaşan bir hekime rastlamamıştım. Türkan Hoca’dan öğrendiğimiz insana yakışır davranışlar bize de çok şey kazandırdı; bizler de hastaların gözlerindeki bu mutluluğu yakalayabildik. Lepra konusunu öğrenmek için çalışma arkadaşlarınızı yurtdışındaki eğitim kurumlarına göndermeniz, uzak diyarlarda her birimize bıkmadan usanmadan yazdığınız mektuplarla destek olmanız… Tüm bunlar her birimizi daha güçlü, daha bilgili kılmış, artık çok şeyi başarabilir olmuştuk. Yıllar boyu süren bu çalışmalar bize çok ama çok şey kazandırdı. Işıklar içinde uyuyun bizim sevgili Türkan Hocamız…

Dr. Mustafa Sütlaş-Emekli Hekim: Türkan Saylan’ın yapmaya soyunup da başaramadığı bir şey neredeyse yok gibi. O, pek çok konuda deneyim yaratmış bir insandı.  Türkiye’deki Cüzzam Kontrol Çalışması, en önemli örneklerdendir ve başarıyla sonuçlanmış, oluşan deneyimden başka alanlarda da yararlanılmıştır. Sorunu bütünüyle görmek, çözümlenebilecek en kolay noktasından başlamak, bunun için gereksinilen insan gücünü bulmak ve onlara kendi düşünce, inanç, duygu ve heyecanlarını benimsetebilmek ve birlikte tek bir “büyük” güç olarak, tüm öteki işlerden daha öncelikli ve sonuna kadar gidecek şekilde işe sarılmak, zorluklardan yılmamak, tek başına kaldığında bile kaldığı yerden sürdürme cesaret ve özgüvenine sahip olmak… Maddi kaynakları en kolay bulunabilecek unsurlar arasında sayabilmek ve tüm toplumu sürece “dahil”, hatta sıklıkla “ortak” ederek, başarı kadar başarısızlıkları da gösterecek kadar açık ve şeffaf olabilmek… Sanırım hangi uğraş olursa olsun, olması gereken en önemli unsurlar bunlardı ve o hem bunlara hem de bunları sonuna kadar paylaşabilme tutumuna sahipti.

Prof. Dr. Filiz Meriçli- Cüzzamla Savaş Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, ÇYDD Onur Kurulu Üyesi, TÇYDV Denetleme Kurulu Üyesi: Cumhuriyetimizin yetiştirdiği çok özel ve güzel insanlardan Prof. Dr. Türkan Saylan, iyi hekimlik uygulamalarının yanı sıra ülkemizin eğitim sorunlarının çözümü için yaşamı boyunca emek vermiş, iyi bir yurttaş ve iyi bir lider örneği de olmuştur. Gençlerin ve birlikte çalıştığı yol arkadaşlarının önünü açar, onları başarı için yüreklendirirdi. Yeni çıkan kitapları okumaya, yeni sinema ve tiyatro eserlerini mutlaka izlemeye, konserlere gitmeye zaman ayırırdı. Önce sorunu saptar, sonra sorunun çözümü için hayaller kurar, sonra da hayalleri gerçekleştirmek için projeler geliştirirdik birlikte. Dile getirdiği son hayali: 100 bin kız çocuğa burs vererek eğitimlerine destek olmaktı. Çağdaş yaşamdaki yol arkadaşları olarak onun hayalini vasiyeti olarak değerlendiriyoruz ve “Okumak istiyorum” diyen tüm kızlarımızın sesini duyurmak, burs sağlamak için yeni projeler ve kampanyalar geliştiriyoruz. Ben onu tanımaktan, ömrünün son 20 yılında yanında olmaktan ve onun “projeci Filiz kardeşi” olmaktan onur duyuyorum. Yıllar geçtikçe onu çok daha iyi anlıyor ve özlüyoruz. Işıklar içinde uyusun. Yıllar geçtikçe onu çok daha iyi anlıyor ve özlüyoruz. Bize emaneti olan tedavi görmüş lepra hastalarımıza ve onların lepradan etkilenmiş yakınlarına Cüzzamla Savaş Derneği olarak destek olmaya çalışıyoruz. Cüzzamla Savaş Derneği olarak Türkan Saylan’ın özverili çalışkan bir hekim ve ülkesini, insanları seven iyi bir yurttaş olarak 74 yıllık yaşamına sığdırdığı çalışmalarını Cüzzamla Savaş Türkan Saylan Anı Evi’ni kurarak gelecek nesillere aktarmak istedik. 27 Nisan 2019’da açılışını yaptığımız anı evimizi ziyaret için cü[email protected] adresine yazabilirsiniz. Işıklar içinde uyusun.

Prof. Dr. Mehmet Zaman Saçlıoğlu-Emekli Öğretim Üyesi: Düşünün lütfen: yıllardan 1981. Çapa Tıp Fakültesi Dermatoloji Kürsüsü’nün başkanı ve Lepra Merkezi’nin müdürüsünüz. Uğraşıp didinip kurduğunuz Lepra Hastanesi’nin başhekimliğini de sürdürüyorsunuz. 12 Eylül, üniversiteyi silindir gibi ezmiş, öğretim üyeleri hiçbir güvenceye sahip değil. Her an işinize gerekçesiz bir mektupla son verilebilir. Muayenehane açayım da geleceğimi garanti altına alayım demiyor, bir profesörlük maaşıyla üç idari görevin, sayısız hastanın üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz. Eşinizden ayrılmışsınız, iki oğlunuzun sorumluluğu üstünüzde. Öte yandan toplumda neler olup bittiğini izliyor ve kendiniz gibi aydın, demokrat öğretim üyeleriyle üniversite için, Türkiye için neler yapılabileceğini konuşuyorsunuz. Öğleye kadar hasta baktınız, ikinci işinize, Lepra Hastanesi’ne gideceksiniz… Türkan Hoca’yı tanıdığım o günlerde Güzel Sanatlar’da asistanlığa başlamıştım. 1980’e kadar İstanbul’un birçok caddesinde dilenen cüzzamlılara rastlardık. 1981’den sonra, hızla azaldılar. Hayır, devlet ya da belediye tarafından toplanıp bir yere gönderilmediler. Bu yapılsaydı da şaşmazdık, onlardan korkulur, iğrenilirdi. Toplum dışına itilmişlerdi. Türkan Saylan tarafından kurulan hastanede iyileştirilmeye başlandılar. Yalnızca iyileştirme mi? Türkan Saylan o hastanede atölyeler kurdu, hastaları topluma kazandırmak için, yararlı olacaklarına onları ve toplumu inandırmak için neler yapmadı ki… Ve arkasında on binlerin yürüdüğü bir kortejle 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı günü uğurlandı; birlikte yaptığımız “Güneş Umuttan Şimdi Doğar” kitabının adının esin kaynağı ve bu bayramın marşı olan Gençlik Marşı’yla: Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar. O, Türkiye’nin en ışıklı yüzlerindendi. Hâlâ yüreğimizi aydınlatıyor, hâlâ yürüyor.

Kaynak
Hamidi, E. Ş. (2020, Ocak 25). Cüzzamlılara adanmış bir hayat: Türkan Saylan. Gazete Duvar: Solberg, K. (2009). Turkan Saylan. The Lancet, 1.Göçümlü, B. Ç. (2022, Ocak 30) Türkiye’de 485 cüzzam hastası bulunuyor. Anadolu Ajansı:Frost, N. (2020, Mart 31). Quarantined for Life: The Tragic History of US Leprosy Colonies. HistoryTransmissionLeprosyWho Leprosy
Daha Fazla Göster

Ömer Kocaer

Her şeyden biraz biraz bilirim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu