Vebanın Elli Tonu -1
Son aylarımızı ,14.yydaki gibi dünyanın 1/3’ini bizden almamış olsa da yaşamımızda felce sebebiyet veren bir pandemiyle geçiriyoruz. Ve ben de bu süreçte “vebaların gündelik yaşama yansımaları nasıldı?” diye düşündüm kendi kendime. Bizi nasıl bir gelecek bekliyor olabilir düşüncesiyle bu soruyu sormuştum kendime.
Tabii değinecek olduğum 14.yy vebası ile günümüz koronavirüsü arasında birçok açıdan farklılık söz konusu. Ve sosyal yaşamlarımızın da 700 yıl içerisinde daha kompleks hale dönüşmesi sebebiyle birebir ışık tutması mümkün olmayacaktır. Yine de meraklısına ilgi çekici şeyler içeriyor olabilir bu yazı. Hadi bakalım
14.yy’da Avrupa’da toprakların asıl sahipleri krallar değil derebeyleri, doğuda direkt olarak sultanlardı. Tabi bu toprakları, kendilerinin görevli tuttukları kişiler işliyordu. Doğuda toprakları işleyenler tarihin farklı çağlarında farklı adlar aldı; ayan, toprak ağası gibi. Batıda ise derebeyine bağlı köylüler bu toprakları işlemekteydi. Bu alt-üst ilişkileri sistemin devamlılığını sağlıyor, ticareti aksatmıyor, devridaimi mümkün kılıyordu her iki bölgede de. İşte bu yaklaşımlar altında oturmuş bir sistemle devam eden Avrupa’daki hiçbir insanda, kimsenin göremediği bir varlığın yol açtığı veba yüzünden yarınlarının etkileneceği, sevdikleri insanları bir daha göremeyeceği ve derebeylerine başkaldıracakları düşüncesi yoktu. Ama Çin’de ortaya çıkan bir hıyarcıklı veba milyonlarca insanın düşünmediklerini başlarına getirecek, bir o kadarını da “artık düşünemez” hale getirecekti ne yazık ki.
“Peki bu veba insanları sadece yakınlarını öldürerek terk mi edecekti yoksa hayatlarının her alanında büyük bir değişime sebebiyet verecek miydi?” diye düşünmemişizdir bile çoğumuz. Buna konuyla alakalı olarak şöyle diyebilirim; Bazı insanlara, çok sevdikleri insanları onlardan alarak kendini gösteren veba, bazılarına çok sevdikleri paraları(!) onlardan alarak kendisini gösterecekti…
Asya dolayları tarihin her döneminde çeşitli vebalarla uğraşadurmuştur. Bu sadece Çinlilerin sosyal yaşantısı veya hijyen koşullarıyla alakalı bir durum değildi tabii ki. Ama nüfuslarına bağlı olarak görünürlüğü daha ortadaydı. Nitekim Avrupa’da ve Anadolu’da da tarihin her döneminde hatta yüzyılda bir, çeşitli vebaların ortaya çıkıp söndüğü yazılmıştır. Fakat bu 1300lü yıllardaki veba diğerlerinden çok daha farklı seyredecek ve üzerinden 600 yıl geçen ve artık unutulan 8.yy vebasından daha ölümcül olacak gündelik hayatın seyrine etkileri ise çok daha iz bırakacaktı.
Peki hep Avrupa’dan bahsedilirken Anadolu nasıl etkilenmişti bu vebadan ilk yazımızda ondan bahsedelim kısaca.
Osmanlıda tarih yazımının genellikle sarayla sınırlı kaldığını görüyoruz. Ve saraydaki yazımın da Avrupa’daki meslektaşları kadar birebir ve yoğun olmadığını tabii ki… İşte bu sebeplerden bu kara vebanın Osmanlı’ya etkilerinden pek bahsedilememiştir şu zamana kadar. Bahsedilen kısımlarsa Anadolu’da bulunmuş yabancı tüccarlar ve bazı gezginler tarafından kaleme alınmış havadislerden öteye geçmemiştir ne yazık ki. İncelenen yazımlarda genel tutum Anadolu halkının salgına pek hazır olmadığı yönündedir. İnsanlar sosyal alışkanlıklarını bırakmakta zorlanmışa benziyorlardı zira. (Günümüz salgınında da benzer örnekleri görüyor olduğumu üzülerek belirtmeliyim.) Hijyen amaçlı kullanılan sabunların, sabun yapımında kullanılan yağların pahalı oluşu sebebiyle yemeklerde de kullanılan kuyruk yağını tercih ediyordu halk. Pek tabii bunun yeterli hijyeni sağlayıp sağlamadığı ise bugün bizlerde kuşku uyandırıyor.
Ayrıca fetih ve gaza anlayışı kuruluşundan yıkılışına kadar devlet gelirlerinin temelini oluşturmaktaydı Osmanlı’da. Tabi bu salgın seferlere nasıl yansımıştı? Osmanlı Devleti Anadolu’nun kuzey batısında ipek yolu üzerinde, merkezi ticaret noktalarına sahip bir devlet pozisyonundaydı. Peki ticaret nasıl etkilenmişti? Avrupa’daki kadar ölümcül olmaması veya semptomların değişik seyretme sebebi Anadolu’da zaten yüzyılda bir süregelen lokal vebaların varlığı mıdır pek bilinmez. Zira bu konuda pek bir kaynağa rastladığımı söyleyemem. Ama bu vebanın Avrupa’yı kasıp kavurduğu, sistematiğini değiştirdiği, sosyal ilişkilerde, dini ritüellerinde kendini gösterdiği net bir şekilde söylenebilir. İkinci yazımızda da işte bu yansımalardan ve özellikle ekonomik boyutundan bahsetmeye çalışacağım. O zamana kadar sağlıcakla kalın