ELEŞTİRİ & FELSEFE

TANRI’NIN VARLIĞI LEHİNE İKİ ONTOLOJİK ARGÜMAN -İBN SİNA & ALVİN PLANTİNGA

Din felsefesi, felsefe alanındaki alt başlıklar arasında belki de en çok tartışılan ve üzerine laf söylenen alan olmuştur. Antik Yunandan itibaren süregelen bu alanda haliyle birçok tartışma konusu da ortaya çıkmıştır. Tanrının varlığı veya yokluğu problemi, Tanrı’nın sıfatları arasında çelişki problemi, Kötülük problemi, evrenin ezeli olup olmadığı problemi gibi birçok problem ve soru bu alanda ortaya çıkmaktadır. Bu problemlerin en temeli Tanrı’nın varlığı veya yokluğu problemidir. Zira diğer argümanlarda Tanrının varlığı varsayımsal olarak kabul edilip argüman öyle inşa edilir. Ateizm lehine olan argümanlarda da durum böyledir. Aslında entelektüel ateistler direkt olarak Tanrı’nın varlığını reddetme yoluna girmezler. Onlar yine argümanlarını Tanrı’nın varlığını varsayımsal olarak kabul edip daha sonra klasik teizmin sunduğu Tanrı’nın sıfatları arasında çelişki olduğunu söylerler.

Bahsettiğimiz gibi aslında en temel konu Tanrı’nın varlığı veya yokluğu problemidir. Teizm’in kabul ettiği diğer olgulardan önce konuşulması gereken en temel konu Tanrı’nın varlığıdır. Zira Tanrı’nın varlığı konuşulmadan dinlerin varlığı veya kutsal kitapların varlığı konularının konuşulmasının saçma olacağı aşikardır. Her ne kadar Tanrı’nın varlığının kabulünden sonra din, kutsal kitap, peygamber kavramı, cennet, cehennem, ahiret gibi kavramların kabulü daha kolay ve açık olsa da burada da birtakım sorular ortaya çıkmaktadır. En temel konumuz olan Tanrı’nın var olup olmadığına yönelik argümanları kelam kozmolojik argüman, hassas ayar argümanı, ahlak argümanı, ontolojik argüman vs. şeklinde sıralayabiliriz. Burada işlemeye çalışacağımız argüman ontolojik argüman olacak.

İBN SİNA VE ARGÜMANI

 Bölümümüz sebebiyle ismini çokça duyduğumuz İbn-i Sina, tıp alanında olduğu gibi felsefe alanında da çok büyük isimler arasında yer almaktadır. Ontoloji(varlık) denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olmaktadır. İbn Sina’nın argümanının kategorisi günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Bu argümanın ontolojik mi, kozmolojik mi yoksa metafiziksel bir argüman mı olduğu konusunda fikir ayrılıkları vardır. Ben ontolojik argümana biraz daha yakın bulduğumdan dolayı burada işlemek istedim.


Argümanda İbn Sina kelime açıklamalarını vererek başlıyor. İki tanımı ele alıyor bunlar Mümkün varlık ve Zorunlu varlık. İbn Sina şöyle diyor:


“Bilesin ki varlıkların ya bir sebebi vardır ya da yoktur. Bir varlığı gerek var olmadan önce zihinde gerekse gerçekten var iken ele aldığımızda, eğer bir sebebi varsa ona ‘varlığı mümkün’ (mümkinul-vucûd) deriz. Çünkü varlığı mümkün olanın fiilen ve gerçekten var olması, onun varlığının mümkün oluşunu ortadan kaldırmaz. Eğer ne şekilde olursa olsun onun bir sebebi yoksa, ona zorunlu varlık (vâcibu’l-vucud) deriz. Bu ilkenin kesinliği ortaya çıkınca, varlık dünyasında, varlığının sebebi olmayan bir varlık bulunduğunun delili şudur: Bu varlık ya mümkün varlıktır ya da zorunlu varlıktır. Eğer zorunlu varlık ise, bizim dediğimiz doğrulanmış olmaktadır. Eğer mümkün varlık ise, mümkün varlık, ancak onun varlığını yokluğuna tercih eden bir sebepten dolayı var olabilir. Eğer bu sebep de mümkün ise, ‘mümkünler birbirine bağımlı olurlar ve aslâ var olamazlar. Zira var saydığımız bu varlık, kendinden önce sonsuz bir varlık olmadıkça var olamaz, bu ise imkânsızdır. O. hâlde mümkün varlıklar neticede ‘zorunlu varlık’a dayanırlar.[1]


Mümkün varlık sebebi olan varlıktır. Aslında vücuda(varlığa) gelen her şeyin birer sebebi olduğundan mümkün varlık kümesi vücud varlık kümesini kapsar (aşağıdaki kümelendirme metodunda açıklamaya çalıştım). Zihinde tasavvur edebileceğimiz her şey mümkün varlıktır. Aynı zamanda mevcutta bulunan şeyler de bir vakit mevcud varlıktı. Demem o ki altın bir ejderha vücuda gelmemiş olsa da tasavvur olarak mümkün varlıklar kategorisindedir. Onun şu an veya geçmişte var olmaması onun mümkün varlık kategorisinde olmadığının delili değildir. Var olan varlıklar da var olmadan önce mümkün varlıklardı. Mesela Ahmet’in varlığının mümkünlüğü, Ahmet’in doğmadan önce de var olduğu gibi Ahmet doğduktan sonra da vardır. Ahmet doğmadan önce de doğduktan sonra da mümkün varlıktı. Doğduktan sonra mevcud varlık kategorisinde de bulunmuş oldu. Yani mevcudda olan olmayan her şeyi aslında mümkün varlık olarak adlandırabiliriz. [İbn Sina’nın argümanında mevcud varlık tanımını görmemekteyiz fakat daha iyi anlaşılması açısından açıkladım]

Her şeyi mümkün varlık olarak nitelendirdik. Eğer her şey mümkün varlıksa o halde o mümkün varlıkların varlığı ya başka bir mümkün varlığa dayanmaktadır ya da zorunlu varlık olan Vacib’ul Vücud’a dayanmalıdır. İlki gibi yani mümkün varlıkların varlıkları başka mümkün varlıklara dayansaydı o halde bu mümkün varlıkların varlıkları da başka mümkün varlıklara bağlı olacağından dolayı bu zincir sonsuza kadar uzayıp gidecek ve asla var olmayacaktı. O halde bu mümkün varlık dizisi sonunda zorunlu varlığa dayanmalıdır ki bu da Tanrı veya zorunlu varlıktır.

İbn Sina’nın argümanını öncüller halinde şöyle formülize edebiliriz:

P1: Mümkün varlıklar sebepli varlıklardır
P2: Zorunlu varlık -varlığı dahilinde- sebepsiz varlıktır
P3: Zihinde tasavvur edilebilen ve fiilen var olan varlıklar da dahil her şey mümkün varlıktır.
P4: Mümkün varlıkların varlığını yokluğuna tercih eden bir sebep olmalıdır
P5: Mümkün varlıkların varlığının sebebi eğer başka bir mümkün varlıksa o halde bu mümkün varlığının sebebi de başka mümkün varlıklar olabilir. Bu zincir uzayıp gider ve böyle olmamalıdır.
C1: O halde Zorunlu varlık (Vacib’ul Vücud) vardır.  

Burada P5 öncülüne biraz daha farklı yaklaşabiliriz. Eğer biz zorunlu varlığı kabul etmiyor ve kabul ettiğimiz gibi mümkün varlıkların sebebi başka mümkün varlıklarla açıklanabiliyorsa bu mümkün varlıkların açıklanması için de başka mümkün varlıklar gerekecektir ve bir noktada bir mümkün varlık kendisi yok iken kendi varlığını yokluğuna tercih edemeyeceğinden dolayı sebepsiz (varlığını hiçbir şeye borçlu olmayan) bir zorunlu varlığın kabulü kaçınılmaz olacaktır.


ALVİN PLANTİNGA VE ARGÜMANI

Alvin Plantinga’yı yaşayan bir efsane olarak tanımlasak yanlış bir şey söylemiş olmayız. Kendisine Mantıksal Kötülük Problemi’ndeki yazımda da değinmiştim. Ontoloji dediğimizde nasıl ki akla ilk gelen isimlerden birisi İbn Sina oluyorsa din felsefesi dediğimizde de akıllara ilk gelen isim Alvin Plantinga’dır.

Alvin Plantinga’nın argümanı da İbn Sina ile paralellik göstermektedir. O da birkaç tanım üzerinde durmuştur bunlar mümkün varlık, mevcud varlık ve zorunluluk kavramı.


Plantinga varlıkları mümkün ve mevcud olarak ayırmıştır. Fakat burada varlık olarak değil de dünya olarak söylesek daha iyi olabilir. Yani mümkün dünyalar gibi. Mümkün dünyalarda tasavvur edebileceğimiz herhangi bir şey olabilir. Örnek vermek gerekirse “Altın Ejderha” veya “Gergedan kafalı bir yılan” gibi şeyler mümkün dünyaların en az bir tanesinde var olabilen şeylerdir. Mevcud dünya ise mümkün dünyalarda var olan yani vücuda gelen şeylerin bulunduğu yer olsun. Mesela “kalem” veya “bilgisayar” gibi şeyler mevcud dünyadadır. Her şey mümkün dünyalarda yer alıyor yani bir şeyin mevcud dünyada yer alması onun mümkün dünyalarda da yer almayacağı anlamına gelmiyor (İbn Sina kısmında yaptığımız açıklama gibi). Yani kalem öznesi hem mümkün dünyalarda yer alırken hem de mümkün dünyada yer almaktadır.

Eğer her şey mümkün dünyalardan en az bir tanesinde yer alıyorsa o halde Tanrı’nın var olduğu durum da en az bir mümkün dünyada yer alıyor. Fakat şimdilik Tanrı’nın bir tane mümkün dünyada var olması onun mevcud dünyada da yer aldığı anlamına gelmiyor. Plantinga argümanına devam ediyor. Elbette Tanrı’nın mümkün dünyalarda var olması ile altın bir ejderhanın mümkün dünyalarda var olması aynı düzeyde değildir. Tanrı’nın varlığı ile altın bir ejderhanın varlığının mümkünatı birbirinden farklı şeylerdir.

Burada zorunluluk kavramını getiriyor. Mesela 2+2’nin 4 olması zorunlu bir şey. 2+2’nin 4 olması mevcud dünyada yer aldığı gibi bütün mümkün dünyalarda da yer alacaktır. Yani 2+2’nin 4 etmediği herhangi bir mümkün dünya yoktur zira 2+2’nin 4 olması zorunlu bir şeydir. Altın ejderhanın var olabileceği mümkün dünyada da 2+2’nin 4 etmesi vardır ve bu zorunludur. Aynı şekilde Tanrı’nın varlığını da böyle düşünebiliriz. Tanrı varlığı olasılığında onun varlığı zorunlu olacağından dolayı herhangi bir mümkün dünyada Tanrı’nın var olması aynı zamanda bütün mümkün dünyalarda var olmasına hatta mevcud dünyada da var olmasına işaret eder. Mümkün dünyalar ise bir kişinin bir şeyi düşünmesi olarak düşünebiliriz yani herhangi bir kişi Tanrı’nın varlığını düşünebiliyorsa bu tek bir mümkün dünyadadır fakat Tanrı tanım gereği zorunlu varlık olduğundan sadece tek bir mümkün dünyada değil bütün mümkün dünyalarda ve aynı zamanda mevcud dünyada da vardır.

Alvin Plantinga’nın argümanını şöyle formülize edebiliriz:

P1: Var olan bütün şeylerin olduğu dünyaya mevcud dünya ve var olmayan fakat varlığını düşünebileceğimiz şeylerin olduğu dünyalara ise mümkün dünya olduğunu söyleyelim.
P2: Altın ejderha gibi örnekler mümkün dünyalarda vardır. Eğer varlığını düşünebileceğimiz her şey mümkün dünyalarda varsa o halde Tanrı da en az bir tane mümkün dünyada vardır.
P3: Zorunlu olan şeyler bütün mümkün dünyalarda ve mevcud dünyada var olmak zorundadır. Yani Altın ejderhanın olduğu bir mümkün dünyada da 2+2=4 işlemi geçerlidir zira bu işlem zorunlu olarak doğrudur ve vardır.
P4: Tanrı’nın varlığı ile Altın ejderhanın varlığı birbirinden farklı şeylerdir. Tanrı tanımı gereği zorunlu varlıktır. Tanrı’nın bir mümkün dünyada var olması aslında Tanrı’nın bütün mümkün dünyalarda var olmasına ve mevcud dünyada da var olmasına işaret eder.
C1: O halde Tanrı vardır.


P4 öncülüne biraz farklı şekilde yaklaşabiliriz. Tanrı’nın zorunlu (Vacib’ul Vücud) olması da bizi aynı yere çıkartıyor fakat Tanrı’nın en yüce varlık olma tanımından da yola çıkabiliriz. Tanrı en yüce varlıktır ve bundan dolayı sadece bir mümkün dünyada varlığından değil bütün mümkün dünyalarda ve mevcud dünyada varlığından söz etmemiz gerekir. Zira bir tane mümkün dünyada var olup diğerlerinde var olmazsa olmadığı mümkün dünyalarda “en  yüce” tanımını alamaz. Tanrı en yüce varlık tanımı gereğince bütün mümkün dünyalarda ve mevcud dünyada bulunur. O halde Tanrı vardır.


DEĞERLENDİRME

Plantinga her ne kadar Tanrı’nın varlığı ön kabulü ile doğru yerlere parmak bassa da Tanrı’nın var olmadığı mümkün dünya da Tanrı’nın olduğu mümkün dünya kadar tutarlı olacaktır. Fakat yazımızda da bahsettiğimiz gibi Tanrı’nın varlığını düşünen bir zihinde Tanrı artık mevcud varlıklar dünyasında olacağından dolayı -o kişi için- bu argüman direkt olarak Tanrı’nın varlığına götüren bir argüman oluyor. Yani Tanrı’nın varlığının düşünülmesi aslında Tanrı’nın varlığının ispatı şeklinde oluyor ki argüman bu yönüyle bir hayli güçlü.

İbn Sina’nın argümanında ise yapılabilecek tek itirazın “zorunlu varlığın” Tanrı olmayabileceği olur. Tabii ki her ne kadar Tanrı lehine ontolojik argüman olarak geçse de İbn Sina’nın ontolojik argümanı Tanrı’nın varlığını direkt olarak ispatlamıyor. Zorunlu varlığın ispatını yapıyor. Elbette İbn Sina zorunlu varlığın olduğu gösterdikten sonra bu zorunlu varlığın neden Tanrı olduğunu da başka argümanlarında söylüyor. Yani bu argüman zorunluluk ve zorunlu varlık bakımından kusursuz gibi. Ben Tanrı’nın varlığına delil olarak getirilebilecek en güçlü argümanın İbn Sina’nın argümanı olduğunu düşünüyorum.


KAYNAKÇA:

[1] İbn Sina Risalaler syf. 45



Daha Fazla Göster

Ahmet Talan

Epistemoloji/ Din Felsefesi/

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu