İşleyen Ritimler
Söyleyemediklerini, yazamadıklarını bir şarkının bazen sözlerinde bazen tınısında bulan biri olarak müziğin hayatımdaki yerini çok iyi hissedebiliyorum. Şayet yapabilseydim her gün sevdiğim şarkıları bir kıyafet olarak üstüme giymeyi isterdim. Kendimi bu şekilde ifade edebilmeyi, şarkılarla konuşabilmeyi dilerdim. Tüm bunları hissediyorken bildiğim birkaç şey var. Müzik tüm bu hissettiklerimizin yanında, vücudumuzun tüm bariyerlerini aşarak bize bir şifa sunabiliyor.
Müziğin hissiyat olarak bizi farklı yerlere taşımasının yanında bazı bilimsel araştırmalarda ortaya çıktığı üzere, nörolojik yönden üzerimizde birçok etkisi var. Müzik dinlerken beynimize giden kan ve oksijen miktarı artıyor, beynimizin sağ ve sol lobu dengeleniyor. Beynin sol kısmı analitik çalışırken sağ kısmı ise daha çok sezgilerle çalışır. Bu iki lobun böyle bir neden aracılığı ile uyum içinde olduğunu düşünmek ütopik ama harika bir his.
Eskinin Musiki ile Tedavisi
Osmanlı’da şifa olarak müziğin kullanıldığı musiki ile tedavi odası, müziğin zihinsel hastalıklara deva olmasının yanı sıra fiziki hastalıklara da fayda sağladığını gösteriyor. Nureddin Hastanesi, Edirne Darüşşifası ve Gevher Nesibe Şifahanesi Osmanlı’da müziğin tedavi amaçlı kullanıldığı hastanelerden bazıları.
Orta Çağ’ın bilim insanlarından Ebubekir Râzi, Fârâbi ve İbn-i Sîna; müzikle tedavinin, özellikle musikinin psişik hastalıkların tedavisindeki etkinliğinin bilimsel temellerini kuranlardandır. Fârâbi’nin bu konuda yazdığı “Kitab-al Musiki” adlı bir eseri de vardır. İbn-i Sina’nın da “Necat ve Şifa” gibi eserlerinde musiki bilimine ayrılmış bölümler bulunmaktadır.
Filozof İbn-i Sina Farabi’den öğrendiği musiki tedavisini hastalıkların üzerinde kullandığını şu sözlerle ifade etmiştir: “Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri; hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli, hoşa gider hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.“
Farabi, makamların insanlara hissettirdikleri konusunda da bir araştırma yapmıştır. Örneğin bazı makamlar hakkında şunları söyleyebilmekteyiz:
Rast makamı: Huzur
Kuçek makamı: Hüzün
Neva makamı: Ferahlık
Zirgüle: Uyku
Uşşak makamı: Gülme
Buselik makamı: Kuvvet
Saba: Cesaret, kuvvet
Hicaz: Alçakgönüllülük
Hüseyni: Sükunet ve rahatlık
Günümüze doğru yaklaşıldığında, müzik terapisi psikiyatri temelli hastalıklarda 1950’lerden bu yana etkin olarak kullanılmaktaysa da Türkiye, müzikle tedavinin öneminin henüz farkında değildir. Oysa Farabi, Razi, İbn-i Sina ve Gevrekzade Hasan Efendi gibi alimler bu tedavinin önemini çeşitli çalışmalarla yıllar öncesinden ortaya koymuşlardır.
Batı dünyası da 20. yüzyılın ortalarında keşfettiği müzikle tedavi ya da terapiyi, alternatif tedavi yöntemi değil, geleneksel tıbba uygun ve kuralları kendine has bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul etmiştir. İlk olarak İkinci Dünya Savaşı’nda yaralanan askerlerin terapisinde müzikten yararlanılır. Ardından, 1947’de ABD’nin Michigan Devlet Hastanesinde müzik, tedavi programına alınır. Böylece araştırmaların önü açılır. Depresyon, şizofreni, zeka geriliği, alkol ve madde bağımlığı ile mücadelede müzik tedavi yöntemine başvurulur. Yeni teorik ve pratik biçimler geliştirilir. 1977′de ise Amerika müzikle tedaviyi bir bilim dalı olarak kabul etmiştir.
Amerikan Müzikterapi Birliği 1997’de bir tanımlama yaparak son noktayı koyar: “Müzikterapi, bazı bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır.”
Bugün Batı’da hastane, klinik, gündüz bakımevi, okul, madde bağımlılığı merkezi gibi yerlerde 5 binden fazla uzman müzik terapisi uygulamaktadır. Şüphesiz bundaki temel sebep günümüzde yapılan araştırmalardan fazlaca verim alınmış olmasıdır. Müziğin, özellikle serotonin, norepinefrin, dopamin, melatonin, kortizol, adrenalin, testosteron gibi psikiyatrik hastalıkların oluşumunda etkili hormonlara; kan basıncı, solunum ritmi, solunum kalitesi, nabız sayısı gibi fizyolojik olaylara olumlu etki yaptığı artık bilinmektedir.
Anne Kucağı Gibi
Bunlarla eş zamanlı olarak yürütülen ve bana çok anlamlı gelen araştırmalardan biri de Amerikalı anestezi uzmanı Fred Schwartz’ın yaptığı çalışmadır. Bu uzman anne karnındaki sesleri özel bir mikrofon aracılığıyla kaydederek bunları erken doğan bebeklere dinletiyor. Bebekler kısa sürede kilo almaya ve daha sağlıklı bir gelişim göstermeye başlıyorlar. Üstelik eskisine oranla daha sakin davranıyorlar. Erken doğan bebeklerin bakımları masraflı işlemler gerektirdiği için bu bulgu çok büyük önem taşıyor. Bunun yanında anne karnındaki sesler, yetişkinler üzerinde de olumlu etkiler yaratıyor. Yetişkinler, bu sesler kendilerini ana rahmindeki o güvenli dünyaya götürdüğü için kolayca sakinleşebiliyorlar.
Elde edilen verilere göre, işitme duyusu, organizmayı görme duyusundan çok daha önce yönlendirmeye başlıyor. Anne karnındaki embriyo, hiçbir duyusunun aktif olmadığı dönemde işitme yetisine sahip. Yani anne karnındaki bebek, fetüs evresinde ilk duyguları sesler aracılığı ile yaşıyor. Bunlar, annenin kalp atışı, nefes alıp vermesi ve dolaşım sistemine ait sesler…
Asıl Hastalık Doğadaki Ritmin Kaybolması
Almanya’nın Lüdcnscheid kentindeki Hellersen Sporcu Hastanesinden anestezi uzmanı Dr. Ralph Spintge, bugüne kadar yürüttükleri klinik araştırmalarda müzik ile vücudumuz arasındaki şifa bağlantısını oluşturan etkenin ritim olduğu sonucuna varmış: “Müziği, nefes almak suretiyle gerçekleşen kalp atımından beyin etkinliklerindeki döngülere kadar, insandaki iç ritmin bir yansıması olarak değerlendiriyorum. Bu nedenle, organizmayı dışarıdan kalıcı olarak etkileyecek tek şeyin de ritim olduğunu düşünüyorum.”
Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar belirli ritimleri izleyerek dünyadaki düzene ve gelgitlere uyum sağlıyor. Fizyoloji uzmanları, pek çok hastalığın bu ritimlerin kaybolması nedeniyle ortaya çıktığını neredeyse kanıtlamış durumdalar. Örneğin astım krizleri daha çok gece yaşanıyor ve kalp enfarktüsü sabah 10-12 saatleri arasında gerçekleşiyor.
Colorado Devlet Üniversitesi Biyomedikal Müzik Araştırmaları Merkezi başkanı Prof. Dr. Michael Thaut da terapide kullanılan müziklerdeki belirleyici unsurun ritim olduğunu düşünüyor. Thaut bize mucize olarak nitelendirebileceğimiz örnekler veriyor: Müzik eşliğindeki terapi seansları sonunda felçli hastalar yeniden yürümeye, konuşma becerisini kaybedenler de yeniden konuşmaya başlıyor!
Bu kadar da değil… Walkman ile dinlenecek basit bir marş, felçli veya Parkinson’dan muzdarip hastaları yeniden adım atar hale getirebilmiş. Felçli hastalar için bilimsel kriterler dikkate alınarak tasarlanıp uygulanan müzik terapisi sonucundaki iyileşme oranının yüzde 25’i bulabildiği söyleniyor. Hafızaları bütünüyle kaybolmuş gibi görünen Alzheimer hastalarına da çocukluklarından aşina oldukları müzikler dinletildiğinde o müzikle bağlantılı anıların yeniden canlandığı gözlenmiş. Müzikli terapiler sonunda, konuşma yetilerini kaybeden bir kısım Alzheimer hastası artık yeniden konuşabiliyor. Kronik hastalığı olanlarda ise müziğin daha etkin kullanılması için yoğun bir çalışma yapılıyor. Çünkü her hastalıkta ve her ruh halinde insanlar birbirlerinden farklı tepkiler veriyor. Kanser, kalp hastalığı, diyabet gibi kronik hastalıklarda da hastanın moralinin yüksek olması çok büyük önem taşıyor. Müzik bu anlamda günlük hayatın koşuşturması içindeki insana bir kaçış, kaçmak istediği şeylere karşı ise bir direniş sunuyor.
Bu etki hiçbir zaman yalnızca insanlar için geçerli olmamış, müzik çiçeklere canlılık verirken bazı hayvanların da süt verimliliğini artırmıştır. Canlılar üzerindeki bu mucizevi oluşum yadsınamaz bir biçimde karşımızda duruyorken çiçeklerimize, hayvanlarımıza ve özellikle de kendimize şarkılar söylemeyi unutmamalıyız. Çünkü Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi, müziksiz bir hayat hata olurdu.
KAYNAKÇA
- Kurt, O. (2020, Aralık 23). https://cokgezenadam.com/muzikle-tedavi-nasil-yapilir/ adresinden alındı
- Müziğin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisi. http://www.jaleparilti.com/muzik-saglik-kitap.pdf adresinden alındı
- Sever, M. Ç. (2018). Evrim Ağacı: https://evrimagaci.org/muzik-beynimizde-nasil-etkiler-yaratir-7504 adresinden alındı
- Sezer Erer, E. A. (2010). dergipark.org.tr. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/420904 adresinden alındı