ELEŞTİRİ & FELSEFE

NEDENSELLİK NEDİR?

Nedensellik tartışmalarına ufak bir bakış

Nedensellik tartışmaları aslında felsefe kapsamında çok eskilere dayanmaktadır. Nedensellik tartışmalarının kısa bir tanımını yapacak olursak:

Doğada olaylar ve olgular belli şekillerle birbirlerine bağlıdır. İfade edecek olursak mesela A olayı ve B olayı birbirinin ardında sıralanan iki şey olsun. Bunların birbirleri ardından sıralanması acaba birbirlerinin nedeni olduğuna delil midir? Örnek olarak ise şunu verebiliriz: Yağmur yağmadan önce bulutların toplanması ve bulutların yağmurdan düşmesi, bulutların varlığının yağmurun yağmasına neden olduğunu söyleyebilir miyiz? Veya İslam düşünce geleneğinin klasik bir örneğini verecek olursak bir ateş ile pamuğu yan yana getirdiğimizde pamuğun yanmasının sebebinin ateş olduğunu iddia edebilir miyiz? Tartışmayı ilerleyen satırlarda daha iyi anlamlandırabileceğimizi düşünüyorum.

Nedensellik tartışmaları epistemolojide; din, ontoloji ve metafizik felsefesinde de bulunduğundan dolayı bu konu hakkında yorum yapan pek çok isim sayabiliriz. Fakat gerek İslam felsefesinde gerekse çağdaş felsefede genel olarak görüşlerine başvurulan birkaç isim vardır. Gazali’nin karşısında İbn Rüşd ve Hume’ın karşısında Kant.

Gazali’de Nedensellik

İslam geleneğinde Gazali aslında İhya’sı[1] ile bilinir. Gazali çevrelerce her ne kadar bu kitabı ile bilinse de aslında felsefi olarak baktığımızda öne çıkan 2 kitabı vardır. Bunlardan biri kendi epistemik sürecini ve epistemik çözümlemesini yaptığı El Munkiz Mined Dalal’dir. Fakat Gazali her ne kadar Fideizm kategorisinde değerlendirilebilecek bir düşünür olsa da felsefe metoduyla konulara karşı çıkar. Yöntemi her ne kadar felsefe olsa da onun değerlendirilmesinde bu pek önemli sayılmaz. Gazali’nin diğer kitabı ise Tehafütül Felasife’dir. Gazali bu kitapta 4 mukaddime ve fihristi sunduktan sonra konuları 2 bölüme ayırır. Bunlardan birincisi Metafizik ikincisi ise tabiat bilimleridir. Nedensellik meselesini de ikinci kısım olan tabiat bilimlerinde işler ve On Yedinci mesele olarak anlatır.

Gazali’nin kelime kullanımı biraz farklıdır. Klasik epistemolojide her ne kadar kendisi entüisyonizm başlığı altında geçse de kendisi “sezgi” kelimesi yerine “kalp nuru” kelimesini tercih ettiği gibi burada da “nedensellik” kelimesi yerine “sebeplilik” kelimesini tercih eder.

Tehafütül Felasifede en önemli eleştirilerden birisi aslında nedensellik eleştirisidir. Gazali bu eleştirisinde tamamen nedenselliğe karşı çıkmaktansa zorunluluğa karşı çıkıyor gibi görünüyor fakat aslında gazali burada iki noktayı da eleştiriyor. Burada zorunluluğa karşı çıkmak ile nedenselliğin direkt kendisine karşı çıkmak arasında belirli ve önemli bir fark var. A -> B olayında Gazali B olayının nedenini A olayı olarak kabul edebilir. Fakat oraya zorunluluğu koyduğumuzda burada karşı çıkacaktır. Gazali’ye göre A olayının olması zorunlu olarak B olayını oluşturmayacaktır. Bu “Bulutların toplandığında yağmurun yağması bulutların nedenidir fakat her bulut toplandığında yağmur yağmaz o yüzden bulutlar yağmurun nedeni değildir” gibi basit bir örneğe ve perspektife kaçarak yapmaz. Bu düşünce biçimi de tutarsızdır. Bu konuda getirilen en sert örnek direkt olarak şudur: “Boynunu kesmek ile ölmek”.

Gazali bu eleştirisinde Allah’ın iradesini ortaya koyduğu için aslında pek yanlış düşünmemektedir. Gazali bu olayların birbiri ardında sıralanmasının sebebini Allah’ın ezeli takdiri olduğunu söylemektedir ve bu konuda biraz haklı sayılır. Vacib-ül Vücud’a (Zorunlu varlık/Allah) zorunluluk göstermek aslında hükmü koyana mahkûm demekle eşdeğerdir ona göre. Tabiatta olağan birtakım kanunların olması ona göre Allah’ın o kanunları sebep göstererek yaratmasından öte bir şey değildir. Kısaca bir taşı yere attığımızda onun düşmesi yer çekimi sebebiyle olsa da bu zorunlu bir şey değildir. Zorunluluk yerine imkânı/iradeyi koyan Gazali Allah’ın iradesi ile havaya atılan bir taşın yere düşmemesinin de var olabileceğini söylemektedir. Burada kendisi şöyle diyor:

“ (…) Zira sebep ile sebepli arasındaki ilişki zorunlu ve değişmez olmayan Allah’ın ezeli takdiri gereği bunların birbiri ardından yaratılmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla yemek yemeden tokluğu yaratmak, boyun kesilmeksizin ölümü yaratmak, boyun kesilmekle birlikte hayatı devam ettirmek Allah’ın kudreti dahilindedir. Bu durum bütün ilişkilerde böylece sürüp gider. (…) Bu konuda sayılamayacak kadar çok olan olaylar üzerinde durmak uzun süreceğinden bir tek örnek belirleyelim. O da ateşe dokunan pamuğun yanması olayı olsun. Biz birbirlerine dokunduğu halde pamuğun yanmamasını mümkün görürüz; hatta dokunmadan da pamuğun yanıp kül olmasını mümkün sayarız. Halbuki [filozoflar] bunun olabileceğini kabul etmezler.

(…) Tam aksine biz deriz ki: Yakma fiilini yapan, pamukta siyahlığı yaratan, parçalarının dağılmasını sağlayan ve yanıp kül haline getiren yüce Allah’tır. Allah, böyle bir fiili ya melekler vâsıtasıyla ya da vasıtasız olarak yaratır. Ateşe gelince o cansız bir şey olup hiçbir etkinliğe sahip değildir. Öyleyse yakma fiilini ateşin yaptığının delili nedir? [Filozofların] ateşin dokunmasıyla yanmanın meydana gelmesini gözleminden başka bu konuda hiçbir delilleri yoktur. Bu gözlem, yanmanın ateşe dokunmakla meydana geldiğini gösterir ancak, ateş sebebiyle gerçekleştiğini söylemez[2]


Gazali pamuk ile ateşin yaklaştırılıp pamuğun yanması örneğinde olduğu gibi burada sadece birbirleriyle dokunduğunu bilebileceğimizi pamuğun yanmasını ateşin sebep etmediğini söylemektedir. Burada temel yorumu aslında şudur: “Bu gözlem, yanmanın ateşe dokunmakla meydana geldiğini gösterir ancak, ateş sebebiyle gerçekleştiğini söylemez” Gazali tam da burada birbiri ardında sıralanmanın sadece birbiri ardında sıralanma olduğunu birbiri ardında sıralanan olayların birbirlerine neden olma yorumuna götürmeyeceğini söyler. Gazali konuyu toplama mahiyetinde şöyle açıklar:

“O halde açıkça anlaşılmıştır ki bir şeyle [aynı anda] birlikte bulunmak, onun, o şey sebebiyle meydana geldiğini göstermez” [3]

İbn Rüşd’de Nedensellik

İbn Rüşd ise bu olguyu Gazali’ye cevaben yazdığı Tehafütül Tehafüt’te işler. Ona göre nesnelerin tabiatı bu olaya neden olmaktadır. Gazali direkt olarak faili Allah olarak görmekte olduğu gibi İbn Rüşd’de de buna karşı çıkış görmüyor gibiyiz. Fakat İbn Rüşd nedenselliğin var olduğunu söyler. Ona göre nesnelerin tabiatından gelen birtakım özellikler bu fiileri yapmaktadır ve karşı çıkılması gibi bir durum yoktur. Yani kısaca örnek vermek gerekirse İbn Rüşd ateş ile pamuğu yan yana getirdiğimizde pamuğun yanmasının sebebi olarak ateşi görür ve bunu da ateşin tabiatındaki yakma fiili olduğunu söyler ve bu tabiatta Allah tarafından ateşe verilmektedir. Hatta bu tezini ilerletir ve bu tabiatın yokluğunda maddenin yokluğuna kadar götürebileceğimizi söyler[4] İbn Rüşd Tehafütül Tehafütte bu konuyu şöyle açıklıyor:

“ (…) Nesnelerin tek tek her varlığa özgü fiilleri gerektiren ve nesnelerin özlerinin, adlarının ve tanımlarının farklı olmalarını sağlayan özleri ve niteliklerinin bulunduğu kendiliğinden bilinmektedir. Eğer tek tek her varlığın kendine özgü bir fiili bulunmasaydı, kendisine özgü bir tabiatı da bulunmazdı. Kendine özgü bir tabiatı olmayınca da, kendine özgü ne bir adı, ne de bir tanımı bulunur ve dolayısıyla bütün nesneler bir tek şey olabileceği gibi, bir tek şey olmayabilirdi de; çünkü bu bir tek şey hakkında onun kendisine özgü bir tek fiili mi, ya da edilginliği mi bulunmaktadır, yoksa o, bu türden hiçbir şeye sahip değil midir? diye bir soru sorulabilir. Eğer onun kendisine özgü bir fiili varsa, bu durumda özel tabiatlardan çıkan özel birtakım fiiller bulunuyor demektir. Eğer onun kendisine özgü bir tek fiili bulunmuyorsa, bu durumda da bir tek, bir tek değil demektir. Bir tek tabiat kabul edilmediğinde ise, var olanın tabiatı da kabul edilmiyor demektir. Var olanın tabiatı kaldırıldığında da yokluk gerekmektedir.[5]


Gazali ve İbn Rüşd’ün haklı çıkışları vardır. Gazali nedensel ilişkilerin zorunlu olmadığı konusunda haklı olacaktır ki birazdan geleceğimiz David Hume da bu konuda onunla aynı düşünecektir.

David Hume ve Nedensellik

Felsefede nedensellik konusu geçtiğinde akıllara ilk gelen isim Hume’dur. Hume nedensel ilişkileri anlayabilmenin yolunun deney olduğu görüşüne karşı durmakla birlikte aynı zamanda olgular arasında zorunluluğu da kesin bir şekilde reddeder. Aslında hayatımızı şekillendiren temel şeyin alışkanlıklarımız(ülfet) olduğunu söyler. Hume bunu şöyle açıklar: “Hayata kılavuzluk eden us(akıl) değil akışkanlıklardır”

Sahi uçan bir at gördüğümüzde şaşırmamız ile yürüyebilen, koşabilen bir at gördüğümüzdeki şaşırmamamız arasındaki fark nedir? Aslında temel cevabımız şu olacak: Alışkanlıklarımız. Uçan bir at görme maddenin doğasıyla tutarsız olduğunu düşündüğümüzden bunu imkânsız olarak tanımlar ve böyle bir olay gördüğümüzde şaşırırız. Fakat dikkat edin burada deneysel nedenselliğe karşı çıkıyoruz. Zira bu örnek verildiğinde kuşların uçma sebepleri arasında sayılan birtakım maddeler verilecektir ve daha sonra bu maddelerin atlarda olmamasından dolayı “Bak bu yüzden atlar uçamaz” denecektir. Fakat her uçan kuşta veya her uçan canlıda o uçma “sebepleri” olarak saydığımız şeylerin var olması gerçekten bu şeylerin kuşların uçmasına sebep olduğunu nereden biliyorsunuz? Aslında Hume bu kabullerden/ispatlardan sonra nedensel ilişkiler arasında zorunluluğun reddedilmesini bizlere zorunlu bırakmıştır. Fakat her ne kadar Hume’ın nedenselliğe karşı çıkmadığı söylense de deneysel nedenselliğe karşı çıkması, nedenselliğe karşı çıkmasına göz kırpıyor gibi.

Peki neden olaylar her seferinde aynı şekilde devam ediyor ve ilerliyor? Yani demem o ki neden atlar her zaman uçmak yerine koşuyor? Neden taşlar her seferinde havaya attığımızda yere düşüyor? Burada Hume’ı, kozmik raslantı yerine evrendeki düzenin var olmasıyla anlayabiliriz. Hume’a göre bu sadece sürekli beraberliktir. Olgular, maddeler sürekli beraber olurlar. Bunun sebebi ise düzenliliktir. Fakat burada Hume burada non-teist veya teist bir tutum ile yaklaşmaktansa agnostik bir yaklaşım takınmaktadır desek pek yanlış söylemiş olmayız. Hume bu düzenin rasgele olduğunu kabul etmenin -diğer filozofların aksine- acımasız bir tutum olduğunu söyler. Fakat bunun ne olduğunu bilmediğimizden de bahseder.

Aslında Gazali ve Hume’ın bakış açılarının ne kadar benzediğini fark etmiş olmalıyız. İkisi de nedenselliği reddederken -Hume deneysel nedenselliği reddeder- aynı zamanda zorunluluğu da reddeder. İkisi arasındaki bir diğer temel benzerlik ise ikisi de bu olguların sürekli birbiri ardında sıralanmasının sebebini düzen olarak belirtir. Klasik İslam düşüncesinde bu Sünnetullah/Adetullah olarak geçmektedir. Bu olgular arasında süregelen bir sıralamanın olmasını Allah’ın takdiri veya Allah’ın adeti olarak tanımlamaktadır. Fakat Hume’ın tavrı böyle değildir. O da bu süregelen olguların sıralanmasını düzen ile açıklar ve rasgele bir şey olmadığını da belirtir. Bu tutumda Hume Tanrı varlığına adım atmakta gibi gözükmektedir fakat her ne kadar böyle olsa da Hume bu düzenin sebebini bilinmez olarak adlandırmaktadır. Hume gizemli bir gücün faaliyetini veya gizli bir bağlantıyı (bahis Tanrı kavramıdır zannımca) direkt olarak kabul etmek ve ona yakınlaşmak olduğunu söylemese de böyle bir şeyin olabileceğini düşünmemize imkân sağlamaktadır.



Felsefe kitlelerince ve literatürce nedensel ilişkilerin arasındaki zorunluluğun olmadığı konusu kabul ediliyor gibi duruyor. Zira temel yaklaşımlardan birisi “Güneşin bu zamana kadar doğudan doğup batıdan batması, güneşin bu zamana kadar doğudan doğup batıdan batmasının ispatıdır, delilidir. Güneşin bu zamana kadar doğudan doğup batıdan batması, Güneşin yarın da doğudan doğup batıdan batmasının ispatı/delili değildir” bu şekildedir. Felsefi çerçevede bakıldığında evet gerçekten de geçerli bir görüş gibi…

KAYNAKÇA

[1] İhyâ’u Ulmû’id-Din: Gazali tarafından 11. yüzyılda yazılmış bir kitap
[2] Tehafütül Felasife On Yedinci Mesele

[3] Tehafütül Felasife On Yedinci Mesele
[4] Aslında burada Gazali’nin nedensellik görüşü fail meselesinde vahdet-i vücuda götürebilecek bir olgu gibi durmaktadır. Yalnız dikkat edilmesi gereken bu görüşte sadece fail olarak götürebilir.
[5] Tehafütül Tehafüt Tabiat Bilimleri Birinci Tartışma

Daha Fazla Göster

Ahmet Talan

Epistemoloji/ Din Felsefesi/

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu