TIPTA GÜNCELLER

Bildiğimiz İnsanlığın Sonu mu Geliyor?

Bu yıl kimya alanında seçilen konu bir hayli ilgi çekici: Hayatımızın kodlarıyla, yazılımıyla ilgili çünkü onu yeniden yazmanın bir yolu bulundu. Bu 2 kişiye dikkatli bakın. 100 yıldan fazla bir zamandır yapılan Nobel törenlerinde ilk kez 2 kadına birlikte ödül verildi. Ve yine ilk defa 8 yıl önce yapılan bir keşif seçildi. Normalde araştırma grubunda erkek bulunan ve uzun yıllar boyunca süren çalışmalar bu ödüle layık görülürdü bildiğiniz üzere. Bu (biri Fransız diğeri Amerikalı) 2 kadın neyi keşfetti biliyor musunuz?

CRISPR-cas9 yöntemini. Anladınız mı? Çok havalı gözüküyor ama anlaması kolay değil. Bu kısaltmanın normal hali değil. Bu Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic Repeats. Düzenli aralıklarla bölünmüş palindromik tekrar kümeleri. Vücudumuzdaki trilyonlarca hücre ve bunların içinde genetik kodumuz var bildiğiniz gibi.

Çok klasik bir fotoğraf vardır fakat buradan değil de daha basit bir örnek üzerinden gidersek anlaşılması daha kolay olacak. Uzun bir fermuar düşünün sarmal şeklinde. Bu fermuarda 6 milyar tane diş olduğunu varsayalım. Ve bu dişler 4 harften oluşuyor uzun bir yol boyunca. A, T, G ve C harfleri. A ve T harfleri karşı karşıya, G ve C harfleri karşı karşıya duruyor bildiğiniz gibi. Lisede hepimiz görüyoruz. Hayatımız kodu bu 4 harften oluşuyor bilgisayar kodlarının 0-1’lerden oluştuğu gibi bizimki de bu kadar basit ve aslında bir o kadar da karmaşık. Gözümüzün rengi saçımızın şekli bunları hep bu harflerin oluşturduğu kodlar belirliyor. Bu kodlarla oyuncak hamur gibi oynayıp kesip biçip yerine başka renkli oyun hamurları koyduğunuzu düşünün. Artık bunu yapabilmemiz mümkün aslında. Bu yıl kimya Nobel ödülünü kazanan 2 kadın bu fermuardaki kodları kesebilecek bir çeşit makas icat etti. CRISPR-Cas9 işte bu özel ‘’Genetik Makas’’. Bu makas sadece 8 yıl önce icat edilmesine rağmen bilim dünyasında ışık hızında gelişmeler yaşanıyor ve yaşanmaya devam ediyor.

Şu anda yaşadığımız durumu bir kitaptan küçük bir alıntıyla farkında olmamızı sağlamak istiyorum. “Bin yıl geçmişe yolculuk yapsaydık, oradan bir bebeği kaçırıp onu bugünün dünyasına getirseydik, o çocuk bizlerden farklı olmazdı. Ayırt edemezdik. Ancak aynı zaman makinesine atlayıp, geleceğe bin yıl gitseydik, oradan getireceğimiz bebek mevcut standartlarımıza göre genetik bir süper insan olurdu. Diğer çocuklardan daha güçlü ve zeki, birçok hastalığa dirençli, daha uzun ömürlü olurdu. Sadece çok gelişmiş bir insan olmakla kalmazdı. Süper keskin duyusal algılara sahip, mesela çok iyi koku alan, ya da karanlıkta çok iyi görebilen bazı hayvanların sahip olduğu genetik özelliklere de sahip olurdu. Daha da ileri gidelim. İnsan veya hayvan dünyasında henüz bilinmeyen, ancak tüm yaşamın büyük çeşitliliğine yol açan aynı biyolojik yapı taşlarından yapılmış yeni özellikler bile taşıyabilirdi.”

Bu 1000 yıl sonra dünyaya gelecek bir bebeğin sahip olduğu özellikleri hakkında tahmin yapan bu kitabın piyasaya sürüldüğü geçen yıl ne oldu dersiniz? Çin’de bazı hastalıklara karşı dirençli olarak ‘’tasarlanmış’’ bebekler ‘’yapıldı’’ desek yeridir. Her ne kadar bu işi yapan doktor hapse atılsa da bu iş burada bitecek gibi durmuyor. Artık insanoğlu bu kapıdaki aralığı gördü ve açmaktan da çekineceklerini düşünmüyorum. Çekinilmesi gerekir mi gerekmez mi bu da etik açıdan tartışılacak bir konu fakat tedavi edebileceği hastalıklar olduğunu da es geçemeyiz. Bu da bir gerçek.

Peki bu teknik nasıl işliyor? İki tane molekülümüz var: Cas9 ve Guide RNA. Makas ve yarım fermuar olarak düşünebiliriz. Cas9 DNA’yı kesebilen bir protein. Guide yani rehber RNA ise hedeflenen DNA’yla uyuşan bir dizilime sahip. Bu alfabede A T ile G de C ile eşleşiyor demiştik hatırlarsanız. Eğer DNA’daki CAATACA kelimesini değiştirmek istiyorsak GTTATGT olarak dizilmiş bir Guide RNA kullanıyoruz.  O da başlıyor fermuarda bu dizilime uygun yeri aramaya. Yanında da Cas9’u götürüyor. Bulunca önce fermuarı açıyor, sonra Guide RNA’yı yerleştiriyor ve en sonunda da makasla kesiyor. İşte tam bu noktada bilim insanları kesilen yerdeki geni silebiliyor, ya da yerine yeni bir DNA sekansı yerleştirebiliyor. 

Bu 2 kadının bu hikayeye başlamaları ise bir hayli değişik ve bilmekte fayda var.

Fransız olan kadın: Emmanuelle Charpentier. Fransız olmasına rağmen bu çalışmalarını başka bir ülkede yürütüyor. Umeå Üniversitesi’nde. İsveç’in kuzeyinde, kuzey kutbuna çok yakın okullardan birisi. Orada yeni bir mikrobiyoloji laboratuvarı kurup moleküler biyoloji konusundaki çalışmaları destekleyip fonluyorlar. Ocak ayında Emmanuelle’yi oraya çağırıyorlar, kış ayında. Her yer kar tabii ki. Nefes almak dahi zor. Zar zor nefes alırken karın sıkışma sesini (crisp,crisp) duyup burada CRISPR ile çalışmalarını yapması gerektiğini düşünmüş.

Amerikalı olan kadın: Jennifer Doudna biraz daha anormal şeyler yaşamış. Bir rüya görüyor ve rüyasında bir bilim insanı onu birisiyle buluşturuyor bir odada, karanlık bir odada. Üzerine çalıştığı CRISPR ile ilgili sorular soruyor. O birisi biraz daha aydınlığa gelince kim olduğunu fark ediyor. Adolf Hitler. Bir anda rüyasından uyanıyor. Adolf Hitler’in üstün ırk ya da saf ırk gibi şeylere inandığı için bilim insanlarına genetik çalışmalar daha doğrusu korkunç deneyler yaptırtmıştı. Bu deneylere binlerce insan kurban ettiler.

Geçen yüzyıldaki ilkel genetik çalışmalarına kıyasla bu yüzyıldaki çalışmalar bir hayli ileri seviyelerde. Bilgilerimiz, çalışmalarımız çok hızlı bir şekilde artıyor. Yol alacağımız, düzenleyeceğimiz daha çok yolumuz olsa da bu çalışmaların istenildiği sonuca ya 100 yıl sonra ya da 1000 yıl sonra yani eninde sonunda ulaşılacak. Acaba biz görebilecek miyiz?

Az önceki kitaptan bu keşifle ilgili bir alıntı daha yapacağım:

“Bu noktadan itibaren, mutasyonumuzun çoğu rastgele olmayacak. Bizim tarafımızdan tasarlanacak.

Bu noktadan itibaren seçilimimiz doğal olmayacak. Bizim tarafımızdan yönetilecek.

Bu noktadan itibaren, türümüz gelecekteki yavrularımızı bugün olduğumuzdan farklı bir şeye genetik olarak değiştirerek evrim sürecimizin aktif kontrolünü ele geçirecek.”

2020 yılını cidden unutmak bir hayli zor olacak. Bir ara da 2012 fenomeni vardı. Hakkında filmler çekildi, kitaplar yazıldı. Çünkü Maya takvimine göre dünyanın sonuydu. Herkesin sonu gelecekti. Acaba 2020 yılı da bildiğimiz ‘’insanlığın’’ sonunu mu getirdi?

KAYNAKÇA

  1. Metzl, J. F. (2020). Hacking Darwin : Genetic Engineering and the Future of Humanity, İngiltere, Melia Publishing
  2. Özcan, B. (2020, October 11) Genetik alanındaki en büyük keşif Nobel ödülü aldı: CRISPR-Cas9 nedir? [Video]. YouTube.  https://www.youtube.com/watch?v=4Ag90YCgBqQ&t=509s
  3. Emanuelle Charpentier ve Jennifer Doudna. Görsel: III. Niklas Elmehed. Nobel Media.
Daha Fazla Göster

Burak Can Özhavzalı

İnsan DNA’sını incelemeyi ve keşfetmeyi seven bir öğrenci.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu