EDEBİYAT-ŞİİR

Lermontov

Ve sizler, kibirli çocukları
bilinen alçaklıkla ün salmış ataların!
Köle topuklarıyla çiğneyen yıkıntılarını
bahtın oyunuyla incinmiş soyların!

Çar I. Nikolay bu satırları okur ve “Hoş dizeler… Söyleyecek söz yok! Yasaya göre gereği yapılsın.” der. Bu sözlerden sonra Mihail Yuryeviç Lermontov Kafkaslara sürgüne gönderilir. Peki kim bu Lermontov? Çoğumuz Rus yazarlardan sadece Tolstoy ve Dostoyevskiy’i bilir (hikâye okuyanlar Çehov’u da tanırlar az çok) ama şiir deyince susarız. Bu yazımda Rus şiirin büyük temsilcilerinden olan Mihail Yuryeviç Lermontov’u anlatacağım.

Mihail Yuryeviç Lermontov 1814’te Moskova’da dünyaya geliyor. Daha bebekken annesi ölüyor sonra da babası terk ediyor ve küçük Mihail’in vekaletini büyükannesi alıyor. Çocukluğu scrofula hastalığı [Skrofula, genellikle lenfadenit olarak bilinen lenf düğümlerindeki bir enfeksiyonun bir sonucu olarak boyundaki lenfadenopati için kullanılan terimdir.] ile geçen Mihail büyükannesiyle Kafkaslara, mineralli su kaynaklarının bol olduğu bölgeye yerleşiyorlar. Bu süre boyunca Kafkaslara, doğasına, insanına āşık olan Lermontov gelecekte bu topraklar hakkında çok şiir yazacaktır.

1827’de Moskova’ya geri dönüyor ve bir yıl sonra da yatılı okumaya başlıyor. Üniversiteye kadar olan dönemde şehri tanıyor, ufkunu geliştirmek için keman ve piyano çalmayı öğreniyor. Dil konusunda da çok başarılı bir kişilik olarak İngilizce, Fransızca ve Almanca’yı iyi derecede öğreniyor. Tabii ki de edebi anlamda da kendi zihnini geliştiren Lermontov, şiir okumayı ihmal etmiyor. (Özellikle Rus şiir sanatını yeniden yaratan Puşkin’e olan hayranlığını belirtmemiz gerekir.) Tam da bu dönemde genç şairimiz eser yazmaya başlıyor.

Şairin hayatının asıl olayı 1836’da Aleksandr Seregeyeviç Puşkin’in ölümünden sonra yazdığı şiir olmuştur. Eserde sadece Puşkin’in ölümünü değil aynı zamanda ölümünde sorumlu gördüğü Çar’ın ailesine de edebi bir şekilde hakaret eder (Yazımın başında bulunan alıntı o şiire aittir.). Şiir St. Petersburg başta olmak üzere bütün imparatorluğa yayılır ve tabii ki de yöneticilerin gözünden kaçmaz. Eserdeki ‘‘hakaretlerden’’ dolayı ‘‘gereğini’’ yapan Çar I. Nikolay Lermontov’u Kafkaslara sürgün eder ama büyükannesini çabalarıyla askeri rütbesi elinden alınmaz ve Nijgorod Süvari Alayına sürülür. Fakat bu Mihail için çok da kötü olmaz. Tam tersine çocukluğunu geçirdiği bu toprakları yeniden tanıma ve şiir yazmak için ideal bir dönem olarak görür. ‘‘Çağımızın Bir Kahramanı’’ romanı bu dönemde başlar. Kafkas Türk masalı olan ‘‘Aşık Garip’’i Rusça’ya yine bu dönemde çevirir. Kısacası edebi anlamda hiçbir zaman gelişimini durdurmaz. Artık Lermontov büyük yazarlar tarafından da tanınr. Toplantılara ve eğlence gecelerine o da katılır.

Aleksandr Seregeyeviç Puşkin

1839’da ‘‘Çağımızın Bir Kahramanı’’ romanını bitirir. 1840’da da Fransız büyükelçisinin oğluyla düelloya girer ve sonrasında tutuklanır. Askeri hapishaneye gönderilir. Belinski (Vissarion Grigoryeviç Belinski: Batılılaşmaya eğilimli, milliyetçi Rus yazar ve eleştirmen) onu sıkça ziyaret eder. Hapisten sonra Kafkasya’ya yeniden sürülür. Bütün bu dönem boyunca olgunluğun meyvelerini veren Mihail savaşta, çatışmada, yemekte, kısacası her yerde ve her zaman şiir yazar ama 1840’ta zar zor aldığı bir izinle gittiği St. Petersburg’ta hayatını mahveder. Şehirdeki balolara, etkinliklere katılması isminin yeniden duyulmasına yol açar ve Çar onu şehirden kovmak için talimat verir. Istifasını isteyen Lermontov’un isteği kabul edilmeyince şehirden ayrılır.

Mihail Yuryeviç Lermontov

Tedavi için Pyatigorks’a giden şair orada emekli binbaşı Martınovla tartışır ve bu atışma düelloya kadar gider. Lermontov hayran olduğu Puşkin’in kaderini paylaşır ve düelloda hayatını kaybeder (Puşkin düellodan sonra ağır yaralardan ölür.).

Şimdi de Mihail Yuryeviç Lermontov’un en sevdiğim şiirlerinden olan ‘‘Hem Sıkıcı Hem Hüzünlü’’ eserini buraya burakıyorum…

Hem sıkıcı, hem hüzünlü, el uzatacak kimse yok
Ruhumun sefalet dakikalarında…
Arzular!…Ne faydası var boşu boşuna ve mütemadiyen arzulamanın?
Yıllarsa geçip gidiyor – en güzel yıllar!

Sevmek…ama kimi?.. bir süreliğine – emek vermeye değmez,
İlelebet sevmekse imkansız.
Kendine mi bakıyorsun? orada ne geçmiş, ne de bir iz var:
Saadet de, ıstırap da, her şey orada bir hiç.

İhtiras mı? – er ya da geç tatlı bir sızı verir
Yok olmaya mahkum mantık kelimesi kullanıldığında;
Ve hayat, etrafa soğuk bir ilgiyle baktığın an
Öylesine boş ve aptalca bir şaka…


Daha Fazla Göster

Abdurahman Kudaynetov

‘’Ateşli bir ruhla doğdum ben, Severim birlikte olmayı dostlarla; Ve geçirmek zamanı hızla, Şişenin arkasında bazen.’’

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu