TIPTA GÜNCELLER

HULUSİ BEHÇET’İN HAYATI

20 Şubat 1889’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde II. Abdülhamit’in batılılaşma ve dışarıda eğitim eğilimleri henüz başladığı yıllarda İstanbul Üsküdar’da doğmuştur. Hulusi Behçet’ in çocukluğu sırasında toplumu kurtaracak şeyin yeni bir insan yetiştirmek olduğu, bunun ise ancak bilim ve eğitim ile olabileceği düşüncesi yerleşmeye başlamıştır.

Bu nedenledir ki eğitici ve idareci formasyona sahip olan baba AHMET BEHÇET oğlunu birkaç dilin birden öğretildiği yatılı Fransız okuluna kaydettirmiştir. Burada FRANSIZCA, ALMANCA VE LATİNCE öğrenmiştir. Hulusi Behçet çok istediği tıp eğitimine 1901’de Kuleli’deki askeri tıbbiyenin idari kısmında başlamıştır. 1910 yılında yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Tıp eğitimi kurumu olarak kurulan Gülhane Tatbikat Okulu, Deri ve Zührevi hastalıklar kliniğinde önce stajyer sonrasında asistan olarak çalışmıştır. 1933 yılında Üniversite Reformu’nda Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğine profesör olarak atanmıştır. Hulusi Behçet Türkiye’de bu unvanı alan ilk hekimdir. Behçet yıllarca takip ettiği üç hastasının bulgularının yeni bir hastalık olduğunu saptamıştır. Bu hastalığa günümüzde Behçet hastalığı ismi verilmektedir. Hulusi Behçet Osmanlı İmparatorluğu döneminde dünyaya gelmiş, yaşadığı dönem yalnız yurtta değil tüm dünyada köklü değişim ve dönüşümlerin yaşandığı yıllara rastlamıştır.

HULUSİ BEHÇET 8 MART 1948’DE KALP KRİZİ NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILMIŞTIR.

HULUSİ BEHÇET’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE DÜNYA GENELİNDE BAZI GELİŞMELER

*Aşı ve serum uygulama tekniklerinin geliştirilmesi ile bulaşıcı hastalıkların bir bölümü ile mücadele daha kolay hale gelmiştir.

*Anestezi alanındaki gelişmeler sayesinde inhalasyon yöntemlerinden başlayarak damar içi bileşiklerin kullanılmasıyla daha radikal ameliyatlar yapılmaya başlanmıştır.

*Endoskopi alanında öncü çalışmalar başlamış ve gelişerek devam etmiştir.

*Antijen antikor reaksiyonları ile ilgili çalışmalar bugün ki immünoloji biliminin temelini oluşturmuştur.

*Genetik bilimindeki gelişmeler, kalıtım teorisinde kromozomların rollerinin tanınması ile hız kazanmıştır.

TÜRKİYEDE İSE

*1918 yılında harbi umumi nedeniyle mezun verememiş, 1922 yılında ilk kez bir kız öğrenci tıp fakültesine alınmıştır.

*1923’den sonra bulaşıcı hastalıklarla mücadeleye hız verilmiş, Hulusi Behçet’in frengi mücadelesine verdiği konferansların ve derslerin yanı sıra mücadeleyi sahada yürütecek pratisyen hekimlerden 76’sını kliniğinde bizzat eğiterek de önemli bir katkısı olmuştur.

*1933 üniversite reformu ile yenileşme hareketleri hız kazanmış, kurum İstanbul

Üniversitesi Tıp Fakültesi adını almış, 1945’te Ankara Tıp Fakültesi’nin kuruluşuna kadar tıp eğitimi veren tek kurum olarak kalmıştır.

Behçet Hastalığı ve Hulusi Behçet’in Vakaları

Behçet hastalığı tekrarlayan oral ve genital ülser, oküler tutulum, zaman zaman eklem, cilt, merkezi sinir sistemi tutulumu ve gastrointestinal sistemin inflamasyonu ile karakterize sistemik bir vaskülittir. En çok Akdeniz ve doğu kökenlilerde görülmesine rağmen Kafkasları da etkiler. Etyolojisi bilinmemekle birlikte patogenezinde en yaygın tutulan hipotez, genetik duyarlı bir konakta bulaşıcı bir ajan tarafından şiddetli immün yanıtın tetiklenmesi; özellikle HLA-B51 olmak üzere insan kompleksindeki polimorfizmin hastalık duyarlılığı yaratmasıdır.

Teşhisin tek bir spesifik laboratuvar testi yoktur ancak paterji, bu hastalığın tek spesifik bulgusudur; paterji, cildin minör travmaya bağlı spesifik olmayan hiperaktivitesine verilen isimdir.

Paterji dışında ciltte ve gözde lezyonlarla kendini gösterir. Tekrarlayan aftöz, vaskülit, eklemlerde belirtilerle sirayet edebilir.

Behçet hastalığının coğrafi dağılımı belirlidir. En yaygın hat Akdeniz-Asya arasında uzanan eski bir ticaret yolu olan İpek Yolu’dur. Türkiye prevelansı 100.000’de 110-420 arası olmakla insidansı en yüksek ülkedir. Bu oranı 13-20/100.000 oranı ile Japonya ve 1/100.000 gibi oranlarla UK, USA gibi çok göç alan ülkeler takip eder. Doğu Akdeniz ülkelerinde en sık erkeklerde, Asya’da ise tam tersi kadınlarda tutulumu daha yüksektir. Çocuklarda yaygın değildir, daha çok yetişkinleri tutan Behçet hastalığı pozitif aile faktöründen %11,4-52.5 oranlarında etkilenmektedir. Göçmenler üzerinde yapılan bir çalışmada Almanya’ya göç eden Türk kitlede hastalık prevelansının, Türkiyede yaşamaya devam eden kitleden daha düşük çıkması çevresel faktörlerin de hastalık üzerindeki etkisini kanıtlar niteliktedir.

Dr. Hulusi Behçet, dental kontrollerde ağız ve diş problemleri ortak seyir gösteren üç hastanın kendisine konsülte edilmesi ve diğer bulguların da üç hastada birbiri ile uyuşması ile bu hastalığı ilk kez teşhis ederek ‘Behçet Hastalığı’ adını verir.

Behçet Hastalığı tedavisi, primer yaklaşım bulguların kontrolünün sağlanarak hastalığın yangı ve ağırlığının azaltılmasıdır; kalıcı ve tek bir tedavi yöntemi yoktur, nüks veya gerileme ile seyredebilir.

Hulusi Behçet’in bu ilk üç vakanın ayrıntılı dökümünü yaptığı makale

1937’de Dermatologische Wochenechrift’de (cilt 105, sayı 36) yayımlanmış çalışma hem Türk Deri ve Zührevi Hastalıkları Cemiyeti’nde tebliğ edilip hem de Türk Deri ve Frengi Arşivi’nde “Ağız ve Tenasül Uzuvlarında Husule Gelen Aftöz Tegayyürlerle Aynı Zamanda Gözde Görünen Virütik Olması Muhtemel Teşevvüşler Üzerine Mülahazalar ve Mihraki İntan Hakkında Şüpheler” başlığı altında yayımlanmıştır.

MESLEKİ ÇALIŞMALARI VE DERMATOLOJİ ALANINDAKİ   ÖNCÜLÜKLERİ

Hulusi Behçet dermatolojinin yanı sıra bakteriyoloji, mikoloji, parazitoloji, patoloji gibi farklı alanlarda da çalışmalar yürütmüştür. Arpa uyuzları, deri leyşmanyozu, derin ve yüzeyel mantarlar, deri tüberkülozu, frengi, diyatermi tedavisi, donmuş karbondioksitin dermatolojide kullanımı, incir dermatitleri, akantozis nigrikans özel ilgi gösterip hakkında bolca yayın yaptığı konular arasında yer almaktadır.

İNCİR DERMATİDLERİ

Çalışmalarının bir kısmı derinin parazitik hastalıkları (dermatoparazitoloji) ile ilgilidir. 1923’te arpa uyuzlarının etkenini ortaya koymuştur. Hulusi Behçet’in üzerinde yoğun şekilde çalıştığı bir diğer hastalık ise Wright çıbanıdır (şark çıbanı, deri leyşmanyozu).

Hastalığın özellikle üzerinde durduğu iki boyutu, tanı kriteri olarak çivi arazı adını verdiği bulgunun kullanılması ve tedavide diyatermi uygulanmasıdır. Behçet çivi arazı, Behçet Hastalığı ile uluslararası literatürde bir Türk hekimin adının kullanıldığı iki terimden biridir. Ancak bulgu tanı kriteri olarak kullanılmamanın, dolayısıyla gündemden düşmenin ötesinde bir de isim değişikliğine uğramış, “tin-tack sign” adını almıştır. Hulusi Behçet deri leyşmanyozunun tedavisi bağlamında diyatermi tedavisini başarıyla uygulamıştır. Bu uygulama Annales Dermatologie Paris’te (1923) çıkan “Şark Çıbanlarının Diyatermi ile Tedavisi” başlıklı yayınıyla uluslararası literatüre girmiştir.  

Hulusi Behçet’in özel ilgi duyduğu mesleki konulardan bir diğeri ise frengidir (sifiliz). O yıllarda frengi; kuşaktan kuşağa geçen, sosyal yapıyı derinden etkileyen felaket boyutunda bir tehlikedir. Türkiye’de de mücadele için bir yandan resmi bir kurum olan Frengi Savaş Teşkilatı kurulmuş diğer yandan Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği bünyesinde

gerçekleştirilen örgütlenme ile mücadelenin daha etkili ve kontrollü yapılması amaçlanmıştır.Frengide sadece hastanın iyileştirilmesini değil taşıyıcının hastalık etkenini bulaştırmasının önüne geçilmesini de hedeflemiştir. Bu sebeple toplumu frengi konusunda bilinçlendirmek için çeşitli çalışmalar yapmıştır. Konferanslar, gazete haberleri, radyo konuşmaları, kurulan frengi komisyonları, hastane, dispanser ve tedavi evleri, düzenlediği kurslarla yetiştirdiği hekimler, tüm hekimlere hitaben yazdığı kitaplar, halk için bastırılan broşürler, öğrencilere düzenlenen piyesler ve eğitici filmler yer aldığı çalışmalardır.

1940’ta Türk tıbbına kazandırdığı “Klinikte ve Pratikte Frengi Teşhisi ve Hastalıkları” adlı eser, okura tüm dermatolojik hastalıklar hakkındaki temel bilgilerin frengi ile ayırıcı tanının nasıl konulacağına vurgu yapılarak

aktarıldığı bir eserdir. Hulusi Behçet, diyatermi ile tedaviyi deri leyşmanyozlarının yanı sıra rinofimaların tedavisinde de kullanmıştır ve bu konuda da yine öncüdür. Yıllarca ham incir dermatiti üzerinde çalışmış, bu hastalığın Balkanlar, Fransa ve Amerika’da tanınmasını sağlamıştır. Multidisipliner çalışma yaklaşımının öncüsü olarak nitelenebilecek düzende bir araya gelen grup, hazırlanan deneysel düzeneklerde incir dermatitleri üzerine elde edilen bilgileri bütünleştirerek rapor etmiştir. Hulusi Behçet uzmanlık alanının başarılı bir temsilcisi olmanın ötesinde camiaya liderlik etme gibi bir rolü de üstlenmiştir. İki kez kurulan uzmanlık derneğinin her iki seferde kurucu üyeleri arasında yer alması ve yönetim kademelerinde bulunması; 14 yıl boyunca ağırlıklı olarak kişisel gayretiyle ulusal ölçekteki tek dermatoloji ve veneroloji dergisini yayımlaması bunun bir kanıtıdır.

Eda Öktem, Zeynep Akyol, Zeynep Caduk, Mürşide Karcı

Daha Fazla Göster

Gazi Üniversitesi Genç Yeryüzü Doktorları Topluluğu

İyilik yapma bilincini yaymayı, insani yardım alanında belli bir bilgi ve farkındalık kazanmış olarak mezun olmayı, sağlık ve insani yardıma dair alanlarda toplumsal farkındalık oluşturmayı, çeşitli eğitimler aracılığı ile mesleki ve kişisel olarak kişilerin kendini geliştirmesini, çeşitli faaliyetler aracılığıyla topluma fayda sağlamayı kendine amaç edinmiş bir topluluktur.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu