EDEBİYAT-ŞİİR

SOBA

Değildim ben sana mâil, sen ettin aklımı zâil
Bana ta’n eyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı?

Soluk soluğa merdivenleri çıkarken her adımda heyecanı da artıyordu. Bunlar öyle sıradan basamaklar değillerdi. Bunlar canlıydı. Topraktan, taştan, ottan oluşurlardı. Asimetriktiler ama konforluydular. İşte, çeşmenin oraya gelmişti bile. Birkaç adım sonra beş aylık hasret son bulacaktı. Kuşlar mesailerine neşeyle devam ederken bu kusursuz armoni, Nesrin’in kalbinde tüm olumlu duyguların karıştığı bir kokteyl hazırlamaktaydı. Birazdan köyüne, evine, annesine ve tabi Mestan’ına kavuşacak olmanın verdiği haz, belki de kavuşmaktan fazlaydı. Bu hazzı üçüncü yaşayışıydı. Köyünden ayrılıp ta İstanbullara gitmek ne kadar da zor gelmişti başta. Ne kadar çok ağlamıştı. Ama okuma yazmayı öğrenmenin, geri dönme hissini yaşamanın bu kadar tatmin edici olduğunu önceden bilse kendini onca üzmezdi. Evinin her şeyini özlemişti belki ama Mestan’ı ayrı özlemişti. Tek arkadaşıydı. Okuldan Fulya da vardı tabi ama onun yerini tutmazdı. Şimdi eve girdiğinde sesini duyacak, koşa koşa gelecekti. Bacaklarına tırmanacaktı. Nesrin de saatlerce oynayacaktı onunla.  Merdivenler bitip de evin avlusunda annesini görene kadar Mestan’ı düşündü Nesrin. Hoş gelmişti.

Anne kokusunun verdiği güveni hissetti iliklerine kadar. O hep ne yapılacağını bilirdi. Dedikleri de hep doğru çıkardı. Bak yine ne yapılacağını bilmiş, en sevdiği yemekleri yapmıştı: karalahana çorbası, hamsili pilav.

Nesrin bir anda buz gibi oldu. Eve geleli en az iki dakika geçmişti fakat Mestan ortalıkta yoktu. Bir anda aklına binbir türlü senaryo geldi. Aklına getirmek bile istemediği şeyler… Bu soğukta dışarıda olma ihtimalinin düşüklüğü sesini titretirken sordu annesine. Yemekleri tabaklara koymayı bırakıp da ona döndüğünde annesinin yüzünde gördüğü ifadeyi ömrü boyunca unutamayacaktı. “Bir hafta kadar oldu kızım. Yatmadan sobadaki korun üstünü örttüm ki sabaha yakması kolay olsun. Garibim gece üşümüş galiba, gidip yanına sokulmuş sobanın. Koru da fark etmeyince yakmış kendini. Hiç ses de çıkarmamış ki uyanmadım. Sabah baktım ki bacağı yanmış, yürüyemiyor. İçerideki odada yer yaptım ona. Git bak istersen.”

Hayır, hayır. Yanan Mestan değildi. O olamazdı. Dünyadaki tüm ateşler Nesrin’i yakarken yanan Mestan olamazdı. Bilinçsiz bir şekilde içeri koşup da orada çaresizce kendisine bakan can dostunu görünce sekiz yaşındaki bir çocuk ne kadar üzülebilirse o kadar üzüldü. Ağlamak, haykırmak, her tarafı kırıp dökmek istedi. Sekiz yaşındaki bir çocuk ne kadar eskiyi hatırlayabilirse o kadar eskiyi hatırladı. O zaman da Mestan yanındaydı. Artık olmayacaktı. Yanına gidip de başını okşayınca gördü bacağını. Annesi sarmıştı. Mestan o an anlattı her şeyi. 

“Normalde hep annenin ayak ucunda yatarım bilirsin. Hep rahattır. Ama o akşam gözüme uyku girmedi. ‘Şu odayı ısıtan şeye biraz daha yanaşsam ne çıkar ki?’ dedim. Yanaştıkça sanki ruhum huzur buldu. O anın rahatlığıyla uykuya dalmışım, Nesrin. Uyandığımda bu haldeydim işte. O soba dediğiniz şey alçak bir alet. Beni kandırdı. Ben ateşe yaklaşmamak gerektiğini bilirim. Ama içinde ateş yoktu ki. Sakın sen yaklaşma ona tamam mı Nesrin?” Çoktan yanağından birkaç damla yuvarlanmıştı. “Ah benim Mestan’ım…” dedi. “Tamam, sana söz bir daha yaklaşmayacağız ona. Ben de senin yanında bu odada yatacağım.” Mestan daha fazla üzüldüğünü görmesin diye çıktı odadan. Ne suçu vardı hâlbuki sobanın? Sobayı Mestan’a tehlikesiz gösteren annesinden başkası değildi ki. Ama bunu ona söyleyemezdi çünkü o zaman Mestan annesine bir daha güvenmezdi. Kötü bir niyeti olmadığını çok iyi bilse de çok sinirlendi annesine. Küçücük kalbinde taşıdığı kocaman duygularını yine içine attı. Akşam yatağını diğer odaya yayacağını söylediğinde annesi doğal olarak karşı çıktı. Fakat Nesrin’in sözü sözdü. Annesi de gördü onun gözlerindeki kararlılığı. Kendinden bile sakladığı bir gururla izin verdi soğuk odada yatmasına.

Mestan’ı incitmeden yatağına aldı Nesrin. Yatağın içi buz gibiydi. Zaman geçtikçe de ısınacağı yerde onları üşütüyordu. Mestan da üşüyordu. “Üzülme Nesrin. Ben üşümüyorum. Çok kez soğukta kaldım ben, alıştım, hazırlıklıyım. Sen kendini düşün. Hadi sıcak odaya git. Sobanın yanına git.” Nesrin ölse de gitmezdi ama böylesine bir merhametin muhatabı olmak içini parçalamaya yetmişti. Ne yapmaya çalışıyordu? Kendine acı çektirerek annesinden intikam mı alıyordu? Annesinin umurunda olsa zaten böyle bir şey yapmasına izin vermezdi ki. Böyle yaparak Mestan’ı da iyileştirmiyordu. Gurur için değer miydi?

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu